(Alan Araştırması Proje Dersi Ödevi 2008 Güz)
4.5 Milyar yıl
önce mavi küre yüksek tempolu gezegen olma yarışında birinci geldi. Ancak bu
yarış kausla ve şiddetli çarpışmalarla doluydu. Dev
bir azmin ardından burası güneş sisteminde özel bir yer oldu. Okyanuslara,
karalara ve hayata göç vardı. Bakteriler oksijenin ( O ) oluşmasını sağladı.
Soyumuzu alg tabakasına borçluyuz. Dünya kelimesi eski Yunanca da yer anlamına
gelir. Güneşe uzaklık bakımından üçüncü ( 3 ) sıradadır. Mavi gezegen
denmesinin sebebi, 3/4' nün sularla kaplı olmasıdır. Dünyanın güneş etrafında
dönüşü, 365 gün sürüyor. Her bir gün 24 saat sürüyor. Bu süre dünyanın kendi
etrafında bir kez dönmesi demektir. Dünya çok özel bir gezegendir. Güneş sistemimizin
en uygun bölgesinde oluşmuştur. Bitki ve hayvanların doğal koşullarda
yaşayabileceği tek yerdir. Dünya şuan ki haline gelene kadar birçok buluşun
gerçekleşmesi gerekti. Bunların çoğu da şans eseriydi. 4.5 Milyar yıl önce
evrenin bir köşesinde devasal bir havai fişek gösterisi yaşandı. Büyük kısa
ömürlü bir yıldız patladı. Bu yıldızın patlaması güneşi oluşturan bulutun
novaya dönüşüp, yer çekimsel çöküşünü tetiklemiş olabilir. Güneş oluştuktan
kısa süre sonra etrafında birçok nesne dönmeye başladı. Mikroskobik buz
parçaları ve toz gibi. Bunlar, yapışarak kümelenmeye başladı ve sonunda
parçaların çoğu kuma bir kısmı da slikata benzer hale
geldiler. Sonra bunlar da birbirine yapışarak taşları ve kayaları oluşturdular.
Kayalar büyüdükçe çarpışmalar da büyüdü. İki nesne çarpışınca yer çekimiyle
birleştiler. Dünya oluşurken taşların ve kayaların hareket hızı arabaların
birbirine ya da duvara çarpma hızından çok daha fazlaydı. Birçok çarpışmanın
ardından dünya ilk formuna kavuştu. Bugünkü boyutuna gelebilmesi için çok daha
çarpışması gerekecektir. Başlangıçta dünyaya çarpan bazı nesnelerin çapı 500
kilometreyi ( km ) aşıyordu. Bu kadar
yüksek ivmeli çarpışmanın sonrasında müthiş bir ısı oluşmuştur. Dünya içten içe
itişmeye başladı. Demir ve nikel erimeye başlayarak çekirdeğe kadar inmiştir.
Dev bir kazan gibi ısı üretmeye başlamıştır. Dışarıdaki magma tamamen eriyerek
bir okyanus oluşturmuştur. Dünya oluşmaya başladıktan 50 milyon yıl sonra
dünyanın yönünü değiştirecek bir çarpışma yaşadı. Mars kadar büyük bir nesne
dünyaya çarptı. Boyutları dünyanın büyüklüğünün % 80’i kadardı. Bu çarpışma
gezegenin dış katmanlarını eritti ve bu ikisi birleşerek dünyanın büyümesini
sağladılar. Birleşemeyen parçalar, kendi aralarında birleşerek ayı
oluşturdular. Dünyanın ay ile olan yakın ilişkisi gezegene üstünlük sağladı.
Ay, mevsimlerin oluşmasını sağlar. Ayımızı oluşturan büyük çarpışmadan sonra
gezegenimiz şimdiki boyutunun % 90’nına ulaştı. Çarpışmalar azalınca güneş
sistemin de sekiz gezegen kalmıştı. Platonla birlikte dokuz gezegen. Gezegenler
birbirlerine yerçekimi uygularlar. Böylece eşit aralıklarla dizilirler. Hayvanlara
ve insanlara yaşam sunan dünya artık yaşlandı. Çünkü güneş giderek parlıyor ve
ısınıyor. Bu durum da karbondioksitin ( CO2 ) atmosferden tamamen yok olmasına
neden oluyor. Yani bitkilerin ve hayvanların çağı son bulacak. İnsanlar güneşin
parlaması nedeni ile 500 milyon yıl sonra yok olabilirler. Aslında diğer
canlılara göre fazla bile yaşamışlardır. Çünkü değişen koşullara çok hızlı bir
şekilde uyum sağlamışlardır.
Aşağıdaki
Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da Vardır:
1-Dünya nasıl oluşmuştur?
2-Gezegenimize mavi küre denmesinin
nedeni nedir?
3-Dünya bunca yıl nasıl insan ırkına
ev sahipliği yapmıştır?
4-İnsanlar neden diğer canlılara
göre daha uzun yaşamışlardır?
MAYALARDA GÜNEŞE İNSAN
KURBAN ETME VE İSPANYOL VAHŞETİ
Piskopos Landa kendi
görüşüne göre şeytanı öldürdüğünü sanıyordu. Landa’nın
geçmişi silmelerine rağmen mucize eseri dört el yazması kitap kurtulmuştu.
Araştırmacılar, bu kitaplar sayesinde karmaşık matematik sistemini çözebilmişlerdi. Mayalar
gece gökyüzünün hareketini binlerce yıl geçmişe ve binlerce yıl geleceğe kadar
hesaplayabiliyorlardı. Mayalara göre dünyanın şu andaki yaratım döngüsü 23
Aralık 2012 yılında sona erecekti.
Günümüzde onların varisçilerinin çoğu korkuyla o günü beklemektedir.
Maya Ülkesi, M.Ö 1000 yılında kurulmuş olmalıydı. 3000 yıldır yaşıyorlar.
Mayalar toprağa
çok derinden bağlıydılar. Yüzyıllar sonra bazıları hala bazı inanışlar devam
etmektedir. Maya Mitolojisine göre;
tanrılar insanı mısırı ve kanı karıştırarak yaratmıştı. Kan Maya hayatının
havanı, mısır ise devam kaynağı haline gelmiştir. Günümüzde de mısır Mayaların
en önemli besin kaynağıdır. Aynı zamanda mısıra geleneksel saygı gösterirler. Çiftçi olan Mayalar, güneşe, rüzgara, yağmura taparlardı. Onlara göre kan, tanrının
kendisinden gelirdi ve insanların kanında bir hediye olarak akardı. Kanı tıpkı
tanrılara kan borcunu öder gibi geri veriyorlardı. Bunu da insan kanı vererek yapıyorlardı. Kan Maya halkının vazgeçilmez bir parçası
haline gelmiştir. Bu bir töreni tamamlayacak şekilde bir maddeydi. Törenler bu
sayede kutsal ve gerçek hale geliyordu. Kan ayrıca kraliyet gücünü elinde
tutmak için ödenen bir bedeldi. Bu bedeli ödemekle görevli kişi ise;
Kraldı. Özel durumlarda Kralın penisinin
üst derisini yarıp buradan akan kanları kağıt
parçasının üzerine akıtması gerekiyordu.
Daha sonra bu kağıt parçaları yakılıyordu.
Çıkan dumanın tanrıları uyandırdığına inanılıyordu. Böylece kral onlarla temas
kurabiliyordu.
Geçmişlerinden
yüzyıllardır yüz yıllardır ayrı kalan Mayalar, 3000 Yıllık geçmişine sahip
çıkmak istiyor. Çoğu antik dillerini konuşmak istiyor. Mayaların yaşamı
dramatik bir şekilde değişmiş olabilir. Ama bunlar tarihleri antik çağlara
dayanan insanlar… Bir zamanlar bu topraklarda gelişen uygarlığın sesleri
yankılandı. Bir şey onları bir zamanlar muhteşem yerleri olan orman içindeki
şehirlerinden uzaklaştırdı ve tarihlerine sahip çıkmalarına engel oldu. Hiçbir
şey sonsuza kadar var olamaz, her savaşı kazanmış Uygarlık gelip geçicidir.
ŞEMPAZELERİN ETOLOJİK
DAVRANIŞLARI ( 60 Dk )
Şempanzelerin
DNA’larının %98’i insanlarla aynıdır. Ancak çok azımız onları görebiliyor.
Komik tarafları her zaman izleyenleri eğlendiriyor. Yavrular için önemli olan
eğlence ve oyun. Ancak büyüdükçe ortaya karanlık yönleri çıkabiliyor. 11 Nisan
1994’te İngiltere’deki bir hayvanat bahçesinde gönüllü bakıcı şempanzelere
yemek veriyordu. Bu bakıcı şempanzeleri çok iyi tanıyordu. Özellikle erkek şempanzelere
karşı dikkatli olunması gerektiğini ifade etmiştir. Hayvanat bahçesindeki en
saldırgan ve en tehlikeli hayvan olabilirler. O yüzden her zaman onlara karşı
dikkatli olunması gerekiyor. Bu bakıcı tutsak erkek şempanzenin saldırısına
uğramış. Parmaklarını yemiş. Omu yemeğe çalışmış. Daha sonra bakıcı kendisine
saldıran şempanzeyi görmeye gittiğinde şempanze bakıcının yüzüne bakamamış.
Uzmanlar yaptığı davranıştan utandığı için yaptığını düşünmüşler.
Şempanzeler
15-20 yaşına geldiklerinde insandan daha güçlüdürler ve bunlar şiddetli zarar
verirler. Çünkü bunlarda şiddetle dolu bir kapasite mevcuttur. Uganda’nın
batısındaki Kıbale Ulusal Parkında yer alan yağmur
alanı şempanzenin başlıca yaşam alanıdır. Şempanzeler Uganda halkının
çocuklarına saldırarak öldürüyorlar. Bunu erkek şempanzeler gerçekleştiriyor.
Gittikçe bunlar, hayvan sürülerine de saldırmaya başlamışlardır. Çoğu zaman
insanların bira ürettiği kısımlara gelip, onlarla besleniyorlardı. Bunlar
sarhoş bile olabiliyorlardı. Suçları bu şekilde işledikleri kanısına
varılmıştı. Bilim adamlarının yaptığı araştırmalara göre; aslında şempanzeler
olgun ve tatlı meyvelerle beslenirlerdi. Bazıları da termik ve karıncalarla
beslenirlerdi. Taze et yemek için riske
girebilirlerdi. Şempanzeler gençlerin ve bebeklerin etlerinin peşindeler. Çünkü
onların etleri daha yumuşaktır.Ayrıca bunlar maymunu av olarak yerler. Çok hırslı avcılardır. Çünkü bunlar
eti çok seviyor. İnsanlar hariç bütün primatlardan daha fazla et yiyorlar.
Çocukları maymunları yer gibi yiyorlar. Önce elleri, ayakları ve bağırsakları
yiyorlardı. Ancak yapılan araştırmalara göre saldırgan şempanze sadece bir
taneydi. Saddam adı ile anılıyordu. Bu saldırgan daha sonra uzman avcılar
tarafından öldürülmüştür.
Şempanzelerin bu hoş olmayan özelliklerini öğrenmek bazı
bakımlardan oldukça rahatsız edici. Ancak bir bakıma şempanzeleri
insanlara yaklaştırıyor. Çünkü savaşı andırıyor. Bir şeyi yapmaları şempanzeleri
de insanlar gibi garip bir davranış içine alıyor. Şiddetten bahsetmek hem
insanlar hakkında bir şeyler öğrenmeyi sağlayacaktır. Böylece insanlar onlara
karşı daha duyarlı bir ilgi duyacaktır.
Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da Vardır:
1.Şempazeler insanlarla benzerlik gösterir mi?
2.Şempazeler
saldırgan özelliğe sahip mi?
3.Şempazelerin
saldırgan olmaları ne ile alakalıdır?
4.Şempazeler ne ile
besleniyorlar?
5.Şempazelerin insanlarla etkileşiminin olumlu ve olumsuz
yönleri nelerdir?
ASYA’DA YÜKSEK DAĞ
GÖÇEBELERİNİN HAYATI ( 60Dk ) 9 dk
Laga Dağını aştıktan sonra tepenin ardında sıcaklık ve
yeşillik onları bekliyor. Onların en küçük bir hata yapmalarına imkan yok. Laga dağını
geçmeleriyle dünyanın en büyük zirvesini aşmış olacaklar. Vadideki rüzgarın hızı saatte 50 km’yi
buluyor. Sıcaklık
sıfırın çok altında. Yerdeki kar çok sert olduğu için sürüler rahat
ilerliyor. 8 Metrelik sürekli
tırmanıştan sonra geçitin tepesine
geliyorlar. İşte en yüksek nokta, 5100 metredir. Yatlarını Bala geçidin de
tutarlar. Orası hayvanlar için mükemmel
bir yerdir. Orada çığ olmaz, bol ot bulunur. Kasım ayının sonunda tüm karlar
erimeye başlar. Geçtikleri tüm geçitler, geri dönmelerine imkan
sağlayamayacak. Artık çığdan korkmuyorlar. Kar sorun değil, endişelenecek bir
şey kalmadı.
Hurikot çok
güzel bir köy. Güneş saat:10.00’a kadar etkisini sürdürüyor.İnsanları
çok iyi. Bu insan o uzak bölgelerden zor kış şartlarında tuzu buralara kadar
getiriyorlar. Böylelikle tuz paha biçilmez bir değer kazanıyor. Bu köyde;
toprak, hava ve su çok temiz, hava çok daha sıcak. Bu köye gelenler çok rahat
ediyorlar. Çünkü burada sığırlar bol su ve ot bulabiliyor. Hayatlarını
sorunsuzca sürdürebiliyorlar. 5 Ay sonra baharın güneşi geçitlerdeki karı
eritince bir kez daha dağların yolunu tutacak.
Bu yolculuk onların yaşamına anlam veriyor.
Himalaya’ların yüksek zirvelerinde ruhları
atalarının ruhlarıyla buluşana kadar her yıl bu yolculuğu yapmaya devam
edeceklerdir.
Aşağıdaki
Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da Vardır:
Soygun insanı
korkutur ve düşük düşürür. Vücudun yapabildikleri ise insanı şaşırtır. Önce
irkilir, göz kapakları açılır kapanır, baş öne eğilir. Omuzların dış kenarları
kasılır. Gövdenin tamamı öne doğru eğilirken, karın düzleşir ve dizler bükülür.
İrkilmeden sonra sıra renge gelir. Burun beyazlaşır. Aynı zamanda yüzde
beyazlaşır. Bunu soğuk ter izler. Kalp atışı hızlanır, ağız kurur, panikleyen
beyin ne olduğunu yavaş yavaş kaydetmeye başlar.
Görüntü belleğe yerleşir. Birkaç şansız insan için sonuç ölümcül olur. İlkel
korku sistemi adı verilen bu bilinçsiz tepki vücudun tehlike alarmıdır. İnsanın
daha ne olduğunu anlamadan eğilmesini, atlamasını veya donup kalmasını sağlar.
Sonra iki karşı tepkiyi meydana getirir. Kork, kaç, panik veya kork, savaş,
öfke……..
Beyin, tehlikeye
evrim sürecinde programlandığı güçler doğrultusunda tepki verir. Beyindeki yapılar ve
devreler tarih öncesi ilkel atalarımızdan gelir. Tehdide verilen tepki tamamen iç güdüseldir.. Çoğunlukla da istem dışıdır. Beynimiz elektrik sinyalleri
ve kimyasallardan oluşan nöro iletken denilen
karmaşık bir bileşenle çalışır. Merkezi korku sistemi harekete geçtikten sonra beyinciğe
otonom sinir sistemini devreye sokmasını bildirir ve nöro
iletkenler hemen harekete geçer. Ayrıca hipotalamus
hipofiz bezine acilen hormon salgılamasını bildirir. Böbrek üstü bezleri kana
adrenalin gönderilmesini sağlar. Kan basıncı artar ve göz bebekleri büyür.
Adrenalin yüklü kan gergin kaslara dolarken, yüz donar, ağız kurur. Kaçış
sırasında serinlemek için vücut bütün sıvıyı tere dönüştürdüğünden ter basar.
Hayatımızı
tehlikeye düşürdüğünü hissettiğimiz bir olayda sinir sistemimiz inanılmaz
derecede harekete geçer. Ölüm veya yaşam enerjileri budur. Bu enerji bize en
zor ve en tehlikeli durumlarda hayatta kalabilmemiz için verilmiştir. İyi ki
var. Çünkü en azından bizi bu açıdan kurtarıyor.
Aşağıdaki Soruların Cevapları
Filmin Ayrıntıların da Vardır:
ÜÇ BEYAZDAN
ŞEKERİN ŞEKER KAMIŞINDAN ÜRETİMİ ( 45 Dk )
Şeker kamışı
bitkisinin patates gibi parçalara bölünür. Şeker kamışının üzerinde bir göz
vardır. Bitki bu gözden çıkarak büyür.
Çoğu bölgede şeker kamışı yıllık olarak hasat edilir. Ancak Hawes’teki
şeker kamışlarının olgunlaşması iki ( 2 )yıl alır. Böylece daha çok şeker elde
edilir. Şeker kamışlarının uzunluğu da 10 metreyi bulur. Olgunlaşması
tamamlandıktan sonra birkaç dakika yakılırlar.
Kamışın ve içerdiği şekerin zarar görmemesi için ateş hemen söndürülür.
Zengin toprak, bolca güneş, su ve iki ( 2 ) yıllık büyüme evresi içinde hektar
başına 120 ton yüklü miktarda şeker kamışı elde edilir. Hasat edilen her 4.5 kiloluk şeker kamışından yaklaşık 1kiloluk ham şeker
elde ediliyor. Şeker kamışı fabrikaya girer girmez temizleme işlemi yapılır.
Toprak, taş, çakıl taşları ve diğer maddeler yıkanarak temizleniyor. Bu
temizleme işlemine yoğun banyo adı veriliyor. Elde edilen şekerin % 95’i ezilen liflerden elde edilir. Kuzey
Kaliforniya’da şeker işlenip, üretiliyor.
Her yıl
üretilmekte olan 35 milyon tonluk şeker, buradaki şeker pancarlarından
sağlanıyor. Buda dünyadaki şeker üretiminin 1\4’i demektir. Şeker pancarı ve
şeker kamışı farklı işlemlerden geçse de nihayi
durumu aynıdır. İki bitkiden elde edilen şeker arasında hiçbir fark yoktur.
Ancak yetiştirilmesi ve işlenmesi farklıdır. Şeker kamışı için tropik iklim gerekliyken, şeker
pancarı için soğuk iklim gereklidir. Şeker her zaman için global
bir güç kaynağı olmuştur. Tarladan fabrikaya şeker üretimi çok masrafsızdır.
Kahvemize, çayımıza serptiğimiz şeker tüketimin sadece %10-15’lik kısmını
oluşturur. Geriye kalan %85-90’lık kısmını yiyecek içecek sanayi gıdasında
kullanılır. İşlenmiş meyve ve sebzeler dahil önemli
miktarda şeker içerirler. İnsan hayatını uzatan bir anahtar görevi de görür.
Yiyecek olarak insanlara enerji ve zevk sağlamıştır. Arabalara yakıt
sağlamıştır.
AV,
AVCI VE HIZ ( 60 Dk )
Akıllı, hızlı ve acımasız, organize
olan katil balina denizlerdeki en yetenekli yırtıcılardan biridir. Hız için
tasarlanmış ve öldürmeye programlanmıştır. Ama sudaki hız açık okyanuslarla
sınırlı değildir. Su samurlarının kaymalarını ve hızla yüzmelerini sağlayan bir
mekanizmaya sahiptir. Uzun ve düz kuyruğu pedal görevi görürken, esnek
omurgasıyla istediği şekilde döner. Bu da su samuruna hız ve ataklık
kazandırır. Çok az yaratık su samuru kadar hareketlidir. Bitmek tükenmek
bilmeyen enerjileri ile oyun oynamaya devam ederler. Tıpkı insanlar gibi. Bum
kadar enerji elde etmek için yemek yemek zorundalar. Vücut
ağırlıklarının 1\4’i kadar yemek yerler. Bu yüzden sürekli olarak balık
avlarlar. Su samurları denizde suyun girmemesi için; burun ve kulaklarını
tıkayabilir. Kalp atışlarını yavaşlatarak su altında 5 dakika kalabilirler.
Hızın birçok boyutu vardır. Gökte sıra dışı bir hızla uçan yırtıcılar vardır ve
bazıları müthiş bir hızla suya roket gibi dalarlar. Ama dünyanın en
yırtıcılarından çoğu tamamen farklı yöntem kullanır. Hamle yapmanın refleksi,
okyanustaki en yavaş balık olan denizatı bile en hızlı ataklardan birine
sahiptir. Bunun gibi hızlı silahlar vahşi doğada oldukça yaygındır. Kısa,
tıknaz, komik bukalemun yüce bir yırtıcıdır. Bu yırtıcı, ani bir ivme gücüne
sahiptir. Bukalemun uzun ve yapışkan
dilini uzatarak avını yakalar. Bu uzantısını kasla sağlar. 360 derece gözlerini
hareket ettirebilir. Dünyada en hızlı saldırı yeteneğine sahip olan KİRPİKLİ
ENGEREKTİR. Engerek standartlarına göre küçüktür. Uzun deri altına giren iğne
ağzına benzeyen dişleriyle engerek zehrini akıtır. Dünyadaki en hızlı yılan
olan KARA VOLVA 4 metreden uzundur. Güçlü bir zehre sahiptir. Zehrin iki damlası bir insanı öldürür.
Avlanmak için tasarlanmış ve öldürmek için programlanmıştır. Gündüzleri
avlanır. Saatte
Bazı sürüngenler kayar, bazıları
saldırırken, bazıları da sadece kaçar. Kertenkeleler, hatta timsahlar bile
soğukkanlı, uyuşuk şöhretini karada hızlanarak yalanlar. Dünyada en hızlı koşan
hayvan ÇİTALARDIR. Milyonlarca yıldır dünyadaki en hızlı yaratıklar her zaman hızlarını
en yükseğe çıkarmak için tasarılarını getiriyorlar. Çoğu için hız kurtuluş
demektir. Çünkü hayat bitmeyen bir kovalamaca, bir ölüm savaşıdır. Dünyadaki
her ekosistemde yaşamak için evrim geçiren ve uyum sağlayan binlerce örnek
arasında dünyanın en sert yırtıcıları özgürce koşar. Hız için tasarlanmış ve
öldürmeye programlanmışlardır.
ÖLDÜRMEYE
PROGRAMLANMIŞ HAYVANLAR VE BİTKİLER ( 75 Dk )
Dünyanın en eski ve en kurak çölü Nobibya’dır.
Uzaydan bile çıplak ve kurak. Gece dondurucu soğuğu, gündüz dev bir sobayı
andırır. Güney Afrika’nın Atlantik kıyısına kadar uzanır. Bomboş görünmesine
rağmen burada birçok canlı yaşar. Nobibya yandan
çarklı yılanı bu acımasız çölde çok rahat ediyor. Yılanın gevşek kumda hareket
edebilmesi için yandan
çarklı ilerlemesi gerekiyor. Böylece yüzey ısısının 65 dereceye ulaştığı kızgın
kumda uygun bir biçimde hareket edebiliyor. Bir yerde fazla kalsa yılan
yanabilir. Bu yılanın büyük bir bölümü kuma değmiyor. Böylece sıcaktan
etkileşim azalıyor. Ve hareket olanağı
kazanıyor. Yandan çarklı yılan, akşama doğru kum sıcaklığını yitirirken hareket
etmesi güçleşir. O nedenle kendisine kumun altına girerek avını yakalamak için
tuzak kurar. Yassı burunlu kertenkele de sıcaklıkla başa çıkması gerekir. Bu
nedenle kumun üzerinde sürekli dans eder. Yandan çarklı yılan; görme, koku ve
duyma duyusuyla avını yakalar. Ani bir hamle ile zehrini avına verir. Sonra avını
salar. Av birkaç saniyede ölür.
Öldürmeye programlanmış diğer hayvanları inceleyecek olursak; Mercan
resifin sualtı dünyası hem avcı, hem de av için zorlu bir ortamdır. Labirente
benzeyen bu ortam yarıklar ve oyuklarla doludur. Dil balıkları kendilerini çok
iyi kamufle ederler. Sadece gözleri dışarıda kalacak
şekilde kumun altına yerleşir. Gözler birbirinden bağımsız hareket eder. O
yüzden fark edilmeleri zordur. Fener balığında da oltaya benzer yüzgeçleri
vardır. Bu yüzgeci bir olta gibi kullanarak avını yakalar. Hipap
kurbağasının her parmağının ucunda küçük dokunaçları vardır. Kurbanlarını ağız
boşluğuna dokunaçları ile birlikte çekerler. Ahtapot da çok zeki bir omurgasızdır.
Çok gelişmiş bir beyni ve sinir sistemi vardır. Katil vantuzlarıyla avını
yakalar. Ahtapotlar bulundukları yere göre şekil ve renk değiştirerek her yere
kısa süre uyum sağlar. Dereler ve tatlı sularda sıra dışı bir katil vardır.
Beyni olmayan, sadece sinir sistemi mevcuttur. Bu canlı su polipleridir. Avını
dokunaçlarıyla yakalar. Dokunaçlarında zehir hücreleri vardır. Yeni Zelenda’da mağaralarda yaşayan mantar sineği larvası
yetişkinliğinde bir şey yemez, ama larva halinde doymak bilmez. Bu larva yıldız
kümesine benzer sıvı salgılayarak avına tuzak kurar. Bitkilerde en iyi kamufle edilmiş katillerdir. Bunlar etoburdur. Sürahi
çiçekleri kokuları, renkleri ve nektarlarıyla avını etkiler. Etobur bitkilerden
en korkunç olanı sinekkapanıdır. Kapanlarıyla avlarını yakalarlar. Kapanlardaki
dikenler avın hapis olmasını sağlar.
Gizli
katillerin dünyasında kamuflaj sayesinde kurbanlar,
avcılarını göremiyor. Gizli katiller iş başında. Bunların hayatta kalabilmesi
için öldürmeye programlanmış olması gerekir.
1.Öldürmeye programlanmış hayvanlar avlarını nasıl
yakalıyor?
2. Katil hayvanlar nerelerde yaşar?
3. Bitkilerde katil özelik taşırlar mı?
4. Bitkilerin en tehlikeli olanı hangisidir?
5. Bu katil canlıların hayatta kalabilmesi neye bağlıdır?
KOCA SİNAN'IN
HAYATI ( 80 Dk )
14.Yüzyıldan 16. yüzyıla gelene kadar imparatorluğun Anadolu ve
Rumeli’ye kök salması süreci içerisinde Osmanlı Mimarisi üslup arama
içerisindeydi. Kanuninin saltanatı ile birlikte gücünün doruğuna ulaşan Osmanlı
Sinan’la mimaride mükemmelliği yakaladı. Tasarladığı kemerler yüzyıllarca
Osmanlıya su taşıdı. İnşa ettiği köprüler 400 yılı aşkın süre sadece kıyıları
değil, geçmişle geleceği birbirine bağlamıştır. Onu büyük kılan eserlerinin
zamana direnmesi ve o eserleri inşa ederken ortaya koyduğu riayettir. Kültür
tarihinin büyük simgelerinden biridir. Büyük bir başarıya imza atmıştır.
Estetik ve matematik gücünü birleştirerek onlarca köprü ve kemer inşa etmiştir.
1554’te Başlayıp, on (10) yılda tamamladığı Kırk Çeşme Su Yolları büyüleyici
güzellikleriyle bugün İstanbul’dan su ihtiyacının büyük bir bölümünü
karşılamaya devam ediyor. Mimar Sinan sağlamlığa zerafeti
de eklemiştir. Mimar Sinan Kanuni Sultan Süleyman zamanında yirmi sekiz (28)
yıl Baş Mimar olarak kalmıştır. O muhteşem Süleyman döneminin ihtişamını,
yaptığı anıtlarla zamanın ötesine taşıyan bir elçiydi. Kendisine şaheser
yaratma imkanı sunan padişaha karşı son bir görevi
vardı. Bu görev, onun türbesini inşa etmekti.
Mimar Sinan emrinde çalıştığı üç sultan;
Kanuni, 2.Selim ve 3.Murat adına inşa ettiği yapılar kadar dönemin üst düzey
yönetici ve sultanların aileleri için çizdiği bina ettiği tasarımlarla da
Osmanlı Mimari geleneği içinde çığır açan eserler ortaya koydu. Edirnekapı Mihrimah Camii, Sinan’ın en güzel camilerinden birisidir.
Tarih yere batanın son noktasıdır. Cami mimarisinde belirgin şemalar üzerinde
çalıştı. Dört ayaklı tek kubbeli camiler, Dört ayaklı yarı kubbeli camiler,
altı ayaklı kubbe denemeleri Sinan’ın birçok kez yeniden döndüğü ve her
defasında özellikler kazandıran şemalardı. Sinan için mimarlık sadece estetik
ve matematik bir meydan okuma işi değildi. O göz alıcı bir dönemde yetişmiş ve
çağının mimari sorunlarına çözüm üretmenin ötesinde yetişmiş ve çağının mimari
sorunlarına çözüm üretmenin ötesinde devlet kültürünün geleceğe bırakacağı
mirasın sorumluluğunu omuzlarında hisseden bir ustaydı. Mesleğine duyduğu saygı
kadar, insanlara duyduğu sevgi de çalışmalarında itici güç oluşturdu. Koca Mimar,
1588’de hayata gözlerini yumduğunda geride bir faniye kolay kolay
nasip olmayacak bir miras bıraktı. Her yapısında yeni bir şey söyledi. Yıllar,
asırlar ve nesiller geçti ama Sinan varlığıyla bu coğrafya da sözünü dinletmeye
devam etti.
ÖLÜP DİRİLENLERDE
ZİHİN VE BEYNİN FARKLI ÇALIŞMASI ( 50 Dk )
Ölüm bir illüzyondur. Beynin işlevi durduktan
sonra zihnin işlevinin devam ettiği belirtiliyor. Beyin bilincin ve hatıraların
üreticisi konumundadır. Beyin zihni üretmekle kalmıyor, aynı zamanda da
algılıyor. Bu bir devrimdir. Araştırmacılar, ölümden dönmenin ölümün hangi
aşamasında yer aldığını merak ediyorlardı. Yapılan deneylerle insanlar, normalden daha hızlı ve daha net
düşündüklerini ifade etmişlerdir. Ayrıca insanların çoğu, kendilerini huzurlu
ve neşeli hissettiklerini söylemişlerdir. Evrende bir bütün olmuş gibiydiler.
Vücutlarının dışına çıktıklarını hissetmişlerdir. Trans halinde iken ise,
yakınlarının yanına gittiklerini söylemişlerdir. Kimse öldün demiyor, sen
kendin fark ediyormuşsun. Her şeyi tamamen hatırlayabiliyormuşsun. Geçmişte yaşadıklarının en ufak ayrıntısına kadar. Ölümden dönmek
açıklaması çok zor bir kavram, açıklaması da zor. Ölümden 8 saniye sonra
beyinde hareket olmaz. Beyin durduğu anda diğer aktiveler sona erer. Eğer devam
ederse, beyin ile zihnin farklı hareket ettiği sonucuna varılır. Beyinin işlevi
durduktan sonra beyin işlevini hala sürdürebiliyor. Kalp durmuşsa beyin
kesinlikle işlevini yitirir. İnsanın hatırlayabileceği hiçbir şey olmaz. Çünkü
beyin durduğu anda olayları hafızaya alma işlevini de kaybetmiştir. Söz konusu
bilgiler bir anlamda beynin dışına depolanır, daha sonra da hafıza bölgelerine
yerleştiriliyor olabilir. Ölümden dönmek bazı hayatları değiştirirken, bazı
bireylerde hayal edemeyecek şeyleri yaşamalarına imkan
vermiştir.
Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin
Ayrıntıların da Vardır:
BİLİMSEL AÇIDAN
CİNSELLİK VE SEKS ( 80 Dk )
Her
canlının yapmaya programlandığı bir olgudur cinsellik. Uğrunda savaşmaya hatta
ölmeye bile değer. Cinsellik yaşamın kendisinden daha önemlidir. Dişi peygamber
böceği cinsel partnerini yiyeceğe dönüştürmeleriyle
tanınır. Pasifik somonları yumurtlamak amacıyla nehrin üst kısımlarına çıkmak
için her şeylerini verirler. Başardıktan sonra da ölümü beklerler. Evrim,
sayısız nesiller boyunca yazılmış bir hikayedir.
Genlerimizin devamı ise; o hikayenin bir parçası. Biz
insanları atalarımıza bağlayan bir olgudur. Cinsellik ve genler, davranış ve
evrim.
Seks nedir? Seks yaşama şansını arttırmak için çeşitlilik yaratır. Erkek
ve dişiler farklı şeyler isterler. İri yumurtalara karşı küçük sperm, kaliteye karşı miktar.
Bunlar cinsiyete karşı savaşın evrimsel kökleridir. Bu savaş; türlerin
gelişimi, görünüş ve davranışları ile ilgili çok şeyi açıklayabilir. Seksin
evrimsel önemini ilk fark eden Chars Darwin’dir. Erkek ile dişinin rolü her zaman aynı değildir.
Dişiler erkekleri sınamak, en iyi spermleri ve en iyi genleri elde etmek için
seçim yapar. Üremelerin başarılı olması doğru seçimi yapmalarına bağlıdır. Çoğu
erkek dişilerin istediği gibidir. Dişilerin erkekleri tabi tuttukları güç,
dayanıklılık hatta ölüm sınavları yavruları için bir hayat sigortasıdır. Bu
erkekler sadece bir sperm bankasıdır. Vahşi seks dünyasında evrimsel güç;
doğanın ölümcül dişilerinin elindedir.
Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin
Ayrıntıların da Vardır:
A’DAN Z’YE
BAKIRIN TARİHİ VE KULLANIKM ALANLARINDAKİ DEĞERİ VE İŞLENİŞİ ( 44 Dk )
Elektriği, suyu
ve sıcaklığı iletiyor. Bedenimizi onsuz hayatta kalamıyor. Müziği onumla
duyuyoruz. Gözlerimiz onunla görüyor. Sayesinde taş devri bitti ve bilgi çağına
gelindi. Bu çok yönlü kırmızı metal teknolojimizin vazgeçilmez bir parçasıdır.
Bakır metalinin gemi yapımında da önemi büyüktür. Elektrikle çalışan gemilerde
kablolar bakırla kaplıdır. Bu kablolar ateşleme sisteminde kullanılıyor.
Geminin altındaki boyada da bakır kullanılıyor. Denizden kirlenmemesi
için. Geminin içindeki deniz suyu
sistemleri için, borularda bakır alaşımı ile kaplanıyor. Bu sistemlerin
paslanmasını önlüyor. Bakır, pervanedeki alaşımda da kullanılıyor. Böylece
kullanma ömrü uzuyor. Geminin denizle temas eden bölgelerinde de tercih edilen
bir metaldir. Çünkü tuzlu suyun
aşındırma gücüne dayanıklıdır. Bakır su ile temas eder etmez üstünde oksit
tabakası oluşur. Deniz suyu arıtma sistemleri de bakır-nikel alaşımından
yapılıyor. Çünkü paslanmaya dayanıklıdır. Bu alaşımın % 70’i bakır, % 30’u da
nikelden oluşur. Nikel bakırı sağlamlaştırır. Direnme gücünü arttırır.
Günümüzde her yerde bakır mevcuttur. Telefonumuzda, bilgisayarımızda hatta
vücudunuzda bile bakır vardır. Elektrikli motor ve borularda kullanılır.
Bakır
insanoğlunun on bin ( 10.000 ) yıl önce keşfettiği ilk metallerden biridir.
İlkel insanlar ortada dolaşırken metal bir parça görmüşler ve çok kolay şekil
aldığını fark etmişlerdir. Günümüze kadar bu metal değerini sürdürmüştür. Bakır
%100 dönüşen metallerden biridir. Geri dönüşülen bakır elektrik kabloları
dışında her yerde kullanılabilir. Çünkü geri dönüşümü saf olarak elde
edilmiyor.
Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da Vardır:
KAFADAN
BACAKLILARDA DİL ÖĞRENME YETENEKLERİ ( 65 Dk )
İlginç göz alıcı yaratıklar supya, ahtapot ve
mürekkep balığını da içeren kalabalık bir grup olan kafadanbacaklılar veya sefalapod, salyangoz gibi ilkel omurgasızların yakın
akrabası olan kafadanbacaklılar sıradan sümüklü böcek değillerdir. Son derece
gelişmiş beyinleri, mükemmel görme yetenekleri, güçlü vantuzların bulunduğu
dokunaçları vardır. Ancak en ilginç özellikleri iletişim kurma yetenekleridir.
Bazı kafadan bacaklılar, karmaşık görsel işaretler ve vücut diliyle adeta
birbirleriyle konuşuyorlar. Resif sufyaları pırıltılı
derileri ile mesaj alır ve verir.
VAMPİR KIZLAR KAN İÇER
( 56 Dk )
Tarihte kan içme ritüeli (atinle) güç
kazanma ve tanrıları doyurma açısından hayati bir rol oynuyordu. Hayatın önemi
olan kan kimileri tarafından sihirli güçleri olduğu için ilgi çekmiştir. Bazı
insanlar için kan içmek sıradan bir olaydır. Göçebe Massa çobanları büyükbaş
hayvanlarından temin ettikleri kanı içerler. Vampirler hayali karakterler gibi
yarasa dönüşmez ve sonsuz bir yaşama sahip değildir. İnsanlar kanına susamış
bir yapıya sahiptirler. Vampirizm Amerika’da hızla
yayılmıştır. Kendisini vampir olarak ilan eden yüz ( 100 )kadar kişi mevcuttur.
Bunlar kan içme arzusuna sahiptirler. Onlar kanın vazgeçilmez bir duygu
olduğunu, ayrıca başkasının kanını içmenin seksten daha güzel bir duygu olduğunu
savunuyorlar. Tıbbi bir bisturi ile derin yara açmadan kanı içebildikleri gibi
enjektör ile de kan alabildiklerini söylemişlerdir. Enjektör ile kan alma
yönteminin çok temiz ve güvenilir bir metot olduğunu savunmuşlardır. Hayali
kahramanları taklit ederek başka dünyaya ait olduklarını ifade
etmişlerdir. Tehlikeli boyutlara
ulaşabiliyor. Şeytanın oğlu olarak bilinen Drakula
kurbanlarının kanını asla içmemiştir. Kurbanlarını kazığa oturtmuştur. Bunun
bir sanat tarzı olduğu ileri sürülen bu yaşam tarzı hala bazı insanlar
tarafından benimsenmektedir. Garip ve fantastik bu görüntüler, insanoğlunun vampirizmi bir alt kültür olarak Amerika’ya yerleştirmesi
görüntülenmektedir.
CAMDAN
OKYANUS MONTEREY KOYUNDA DÜNYANIN EN MUHTEŞEM AKVARYUMU ( 60 Dk )
Bun akvaryum
bize oluşumundan bu yana okyanusu araştırmak ve anlamak için yolculuklara
öncülük etmiştir. Akvaryum tehdit altında olan hayvanların korunması için ön
safhada mücadele etmektedir. Bir ( 1 ) milyar galondan fazla su içeriyor.
Dünyadaki en büyük deniz gösterimlerinden biri 1984’teki açılışından bu yana 40
milyon ziyaretçisi gelmiştir. Bu rakam Newyork, Paris,
Londra, Roma, Losenceles ve Berlin’in nüfus sayısının
toplamından fazladır. Onları buraya 35.000 bitki hayvan çeşidi çekti. Burada
bulunan hayvanların çoğunun kendine has anlatılacak hikayesi
var. Örneğin anemonlar gibi. Bunların sonsuza kadar yaşayabileceği ve
yaşlılıktan hiç ölmeyeceği düşünülüyor. Denizanaları, okyanuslardan dış uzaya
yollanmış ender yaratıklardan. Çekiç kafalar, bunlar Kuzeye ve Güneye olan
göçlerinde dünyanın manyetik alanlarını takip edebilirler. Deniz kuşlarının da
kafeslere ihtiyacı yok. Bunlar vahşi ortamda çok çekingen özelliklere sahiptir.
Dünyanın ilgisi çeken özellikle bir hayvan var. İşte o hayvan, büyük beyaz
köpekbalığıdır. Yaklaşık
1. Monterey Akvaryumu kaç çeşit
canlı barındırır?
2. Monterey Akvaryumunun
özellikleri nelerdir?
3. Monterey Akvaryumunda bulunan
canlıların yaşamını devam ettirmelerini sağlayan güç nedir?
4. Kelp yosunu ormanı akvaryuma
nasıl bir özellik sağlar?
5. Monterey Akvaryumu ziyaretçi
bakımından rağbet görüyor mu?
SÜPER MİKROPLAR ( 45 Dk )
14. Yüzyılda 50
milyondan fazla Kara Veba hastalığından ölmüştür. Bugün Tüberküloz ve Tifo her
sene 2.5 milyondan fazla insanın ölümüne neden oluyor.
Virüslerde birlikte hızla yayılıyor ve yıkıcı etkiler yaratıyorlar. Ancak
virüslerden farklı olarak bakteriler, doğal antibiyotik özelliği yaratarak
hastalıklarla savaşıyorlar. Bakteriler canlı organizmalardan eşsiz bir
familyadır. Bitki yada hayvan değillerdir. Yuvarlak,
dalımsı, spiral şekilleri vardır. Birçoğu bölünerek ürerler. En büyükleri yarım
milimetre uzunluğundadır. Birçoğu görünmez. Faydaları zararlarından daha fazladır.
Ağzımızda milyonlarcası yaşar. Tenimizde de milyonlarcası yaşar. Bakterilerin
çoğu midemizdeki asitle yok ediliyor. Bakteriler bizim ilk atalarımızdır.
Fotosentez yapmak için güneş ışığını, oksijeni ( O ), karbondioksiti ( CO2 )
kullandılar. Plastik, demir, petrol, nükleer artık vb. çok şey yerler. Doğadaki
zararlı atıkları bu sayede yararlı hale getirmiş olurlar. Antikor üreterek
bütün hastalıklardan kurtulmayı sağlayan güneşin gücünü kullanarak, fotosentez
yaparak canlılara besin ve oksijen sağlayan bu süper mikroplar, insanlığın kısa
saltanatı yok olduğunda da var olacaklardır.
Ağaçların azalması, mercanların yok olması avcıların yok olmasına buna
bağlı olarak da ekosistemdeki dengenin bozulması ortaya çıkmıştır. Dehşet
verici hastalıklar yayılmıştır. Venezüella’da daha önce hiç bot bulunmamıştır.
Vadi sel tarafından değiştirilmiştir . Tek kalanlar
birkaç masum hayvanlardır. Doğanın dengesi tam olarak bozulmuştur. Kazanç ise
sadece Venezüella halkına sağladığı elektriktir. Selden önce güçlü ve etkili
bitkiler ve çeşitli hayvanlar yaşıyordu. Her canlının ekosistemde büyük bir
rolü vardır. Bu ekosisteme hakim olan güçlü, hızlı ve
vahşi avcılar vardı. Besin zincirinin ortasında bulunan maymunlar vardı. Bunlar ağaç tepelerinde yaşarlardı. Günümüzde
ise burası ilginç bir şekilde sessizdir.
Büyük avcıların yok olmasıyla, avlar büyük bir yıkım yaratmıştır. Sistem çökmüştür. Sellerin oluşturduğu küçük adalar, büyük bir
öneme sahip değildir. Bu insanların
vahşi ortama müdahale ettikleri tüm ortamda gerçekleşiyor. Çünkü sistem, denge
bozuluyor. Ayrıca bir bitki türünün de
gözlemlenmiştir. Ancak yapılan
araştırmalar, bu bitkilerin yok
olmasının nedeninin küresel ısınma, iklimin değil, habitattaki hayvanların yok
olmasıyla ilgili olduğunu anlamışlardır. Eskiden bizlere karşı onlar durumu
vardı. Artık büyük avcılar küçük alanlarda, daralan habitatlarda sıkışıp kaldı.
Bir zamanlar korku salan hayvanlar, artık insanların ele geçirmiş olduğu
tehlikeli bir dünyaya gözlerini açıyor. Artık söz konusu olan
büyük avcıların hayatta kalıp, kalamayacağı. Bir zamanlar onlar varken
yaşayabilir miyiz diye sorarken, şimdi ise; onlar yokken yaşabilir miyiz diye
soruyoruz. Venezüella’da ve tüm dünyada uzmanlar vahşi hayvanların ekosistemin
yapısında ve fonksiyonunda çok önemli rol oynadıklarını belirtmişlerdir.
Dünya büyük toz
fırtınalarına, yangınlara, volkanik püskürmelere ve bir tsunamiye
sahne oldu. Tüm dünya ısınıyor. Bunun nedeni de biz insanlarız. 2006 yılında
50’nin üzerinde büyük deprem, 70’den fazla tayfun ve kasırga ayrıca 19 ölümcül
hortum meydana geldi. Dünyanın 2006 yılında yaşadığı en büyük sağlık sorunu,
iklim değişikliği, dünyanın ateşi giderek yükseliyor. Nedeni; atmosferdeki
metan ve CO2 gazları ile battaniye etkisi yaratıyor ve güneşten gelen ısıyı
tutarak gezegenin sıcak kalmasını sağlıyor. Bu gazlar doğru oranlarda bulunduğu
zaman bize yarar sağlıyor. Onlar olmasa dünyada buzdan ve kayadan başka bir şey
olmazdı. Ancak insanlar kömür ve petrol gibi fosil yakıtlar yakarak her yıl
atmosfere fazladan 7 milyar ton CO2 sağlıyor. Yetişkin bir ağaç yılda yaklaşık
Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin
Ayrıntıların da Vardır:
ÇİTALAR ÇİFTÇİLERİN
HAYVANLARINI AVLIYOR ( 60 Dk )
Çitalar çiftçilerin
değerli hayvanlarını avlamalarından bıkmışlar. Çitalar şu an çok şansızlar.
Çünkü çiftçiler görür görmez ateş ediyor.
Güney Afrika’daki çitaların sayısı binin ( 1000 ) altına düşmüştür. O
yüzden onların hayatta kalabilmesi için mücadele ediliyor. Güney Afrikalı
birçok av hayvanı çiftçisi av olarak satmak üzere hayvan yetiştiriyor. Ancak çitalar çiftçilerin arazilerine giriyor
ve bu değerli hayvanlara saldırıyor. Çitanın her öğünü çiftçilerin cebinden
çıkıyor. Çitalar karadaki en hızlı hayvanlardır. Çitalar 3 saniyede saatte 80
kilometrelik hıza ulaşabilir. Ferrari’den bir saniye daha çabuk hızlanıyorlar.
Bu hızla koşarken kuyruklarını dümen olarak kullanarak 90 derecelik dönüş
yapabiliyorlar. Her adımları 6-
DÜNYANIN
CANLILARIN GELİŞİMİNE EV SAHİPLİĞİ YAPIŞININ BİLİMSEL HAYAT
HİKAYESİ ( 130 Dk )
Dünya gezegeni
benzersizdir. 1/3’i kara, 3/2’si sudur.
Dünyanın
başlangıcında radyoaktif uranyum ve potasyum parçacıkları büyük oranda
bulunuyordu. Bu parçacıkların bozulmasıyla oluşan sıcaklık dünyayı uzun süre
boyunca aşırı sıcaklıkta tuttu. Bu parçacıklar, Kelwın’ın
hesaplarını karıştırmış olmasına rağmen sonunda dünyanın gerçek yaşını ortaya
çıkarmak için gerekli olan ipucunu sağladılar. 20. yüzyılda nadir olarak
bulunan radyoaktif uranyum parçacıkları bir araya getirilerek ilk atam
bombaları üretildi. Gezegenin yaşını doğru olarak hesaplamak için radyoaktif
parçacıkları kullanacaklardı. Dünyanın yaşı önce 1’e sonra 3’e daha sonra 4.5 milyar yıla çıktı. Dünyamızda kabul edilen yaş 4.5 milyar yıldır. 4.5 Milyar yıl önce dünya, milyonlarca
sayıdaki genç meteorun çarpışmasıyla şekillendi. Sıcaklık o kadar yüksekti ki, gezegenin
yüzeyi erimiş bir okyanustu. Son 4.5 milyar yıl boyunca dünya inanılmaz bir yolculuk
yaptı. Var olduğu zaman içerisinde
gezegenin çevresi çok büyük değişimler geçirdi. Hayatın başlamasından itibaren
bu değişimler birçok yönden hangi organizmaların yaşayacağını ve hangilerinin
yok olacağını belirledi. Eğer bu hareketli geçmiş, geleceğe ışık tutuyorsa
yaşam ve özellikle de insanlar daha çok mücadele verecekler. Dünya bize ne
veriyorsa onunla başa çıkmamız gerekiyor.
EVRENİ DİNLEYEN
TEKNOLOJİLER VE EVRENDE BAŞKA CANLI VAR MI? ( 45 Dk
)
Radyo ve televizyon sinyalleri dünyamızdan sızarak derin
uzay boşluğunda ilerliyor. Bazı insanlar eskiden uzaylıların bizi ziyaret
ettiğini düşünmektedir. Evren bizim algılayamadığımız kadar büyük ancak bizim
uzayı seyretmemiz mümkün. Uzayda bulunması ihtimal canlıların araştırılması
gerekir. STE araştırması, son 20 yıldır devam ediyor. Şimdiye dek binlerce
yıldız tanındı. Bu yeni tesisle STE Enstitüsü 20 yıl içinde milyonlarca yıldızı
araştırabilecek. Teleskopun kapasitesiyle 205 yılında uzaylıları duyacağız.
Yalnız olmadığımızı, 2020-205 yılı arasında öğreneceğiz. Birçok bilim adamı
uzaylılarla irtibat kurmakta tedbirli olmamız gerektiğini savunuyor. Son 100
yıldır radyo sinyalleri yayıyoruz. Sinyaller ışık hızıyla gezenden dışarı
sızıyorlar. Bir gün oralarda zeki bir hayat olursa burada olacağımızı
bilecekler.
Gezegenimiz
canlıdır. Antarktika kıyılarından, Afrika düzlüklerine kadar büyük güzellikler
barındırır ve şaşırtıcı derecede çeşitlidir. Fakat karanlık bir yönü de vardır.
Dünyadaki hayat yırtıcılıkla, rekabetle ve vahşetle doludur. 65 Milyon yıl önce
tropik bir kumsal. Hayatta kalma mücadelesi devam ediyor. Trodomdik
tip dinozorlar kumsalda avlanıyorlar. İlkel deniz kuşları balık avından
dönüyor. Dalgaların hemen altındaki tehlikeli suda kaplumbağalar yüzüyor. En
hızlı ve en atik olan hayatta kalıyor. Bütün canlılar gibi onlar da nesillerini
devam ettirebilmek için çaba sarf ediyor. Tehlikeli olmasına karşın
kaplumbağalar yuva yağmak zorunda. Bu
kadim yaşam savaşında her zaman kazananlar ve kaybedenler olmuştur. Yani
hayatta kalanlar ve ölenler. Ama lanetlenenler kaplumbağalar değil, dinozorlardı.
Bugün dinozorların yaşadığının tek kanıtı fosil kemiklerdir. Fakat hayat devam
ediyor. Dünya son 65 milyon yıl içinde çok değişti. Kaplumbağalar tropik
kumsallara yumurtalarını bırakmaya devam ediyor. Değişmeyen tek şey ise; yaşam savaşıdır.
Yıllar boyunca birçok hayvan denizi terk edip karada yaşamaya başlamıştır. Dinozorlar
döneminden bu yana timsahlar çok az değişime uğrarken, kuşlar şekilden şekle
girmiştir. Memelilerde hem fiziksel hem de davranış bakımından çeşitlilik
göstermiştir. Dünyadaki ilk canlılar ortaya çıktığı zaman başlayan tam 4 milyar
yıllık evrim savaşının zaferini kazanmış gazileridir. Yaşam dramının oyuncuları
hep aynı kalmaz, zaman içinde zayıf olan yenilerken, güçlü olan kazanmıştır.
Savaşın kuralları çok katıdır. Diğerlerinin kazanması için bazılarının
kaybetmesi gerekir. Ancak bu savaştan galip gelenler aile soy ağaçlarını
sürdürebileceklerdir. Başarının sırrı nesilden nesile
aktarıldıkça yaşam devam edecektir. Bazı iskeletler gözle görülür derecede
benzerlikler taşır. Kuşlar, köpekbalıkları ve kaplumbağalar görünüşlerindeki
farklılıklara rağmen benzerdirler. Afrika’daki köpekler diğer köpeklerden
farklıdır. Köpeklerin her biri pek çok açıdan farklıdır. Buna kürklerinin
üzerindeki desenler de dahildir. Dış görünüşleri
genleri aracılığıyla ebeveynlerden gelir.
Kalıtım yolla geçen başka özellikler de vardır. Hayatta kalabilmeleri
için gerekli olan avlanma dürtüsü bile doğumdan itibaren programlanmıştır. Sadece iyi avcılar hayatta kalabilir. Sürü de
bir tek dominant erkek vardır.
Kuyruğundaki göze çarpan beyaz çizgileri yavrularından bazılarında da
görülebilir. Hayvanların yapısının her
ayrıntısını genler belirler. Bazıları son zamanlarda değişikliğe uğramış olsa
da çoğunun kökeni eski zamanlara dayanır ve nesiller boyu süregelmiştir.
İlk hayat nasıl
başladı? Hayatın başlangıcını oluşturan ilk genler nasıl ortaya çıktı? 4Milyar yıl önceki ilkel dünya; oksijenden (
O2 ) mahrum, oksit bir hava vardı. Erimiş lavlar denizi zararlı hale getirdi.
Buna rağmen bu koşullar hayatın temellerinin atılması için son derece uygun bir
ortam oluşturdu. Kimyasallar yağmur gibi yağıyor, radyasyon ve ultraviyole
ışınları gitgide organik bir çorbaya dönüşmüştür. Sonra bu kaostan
düzen ve karmaşıklık çıktı. Çok eşsiz bir spiral şeklinde molekül meydana
geldi. Kendini kopyalaması, yok etmesinden daha hızlıydı. Bu nedenle çoğalmaya
başladı. İşte hayatın kökeni buydu. Kendini hücre duvarında korumaya aldığı
zamanda gezegeni değiştirecek yaşam oluşmaya başladı. 3.5 Milyar yıl önce hücreler güneşin
enerjisini bir yerlerinde hapsettikleri zaman hayat çiçek açmaya başlamıştı.
Okyanusların basit bitkilerle ve onların oluşturduğu örtüyle kaplanması ve
tortularında üzerini örtmesiyle dünyanın ilk canlı eserleri oluştu. Stomolidler. Bu 90 cm’lik
tepecikler hayatın gelişimindeki doruk noktasıdır. Fakat atıklar sayesinde
dünya gerçekten de biçim değiştirdi. Yani oksijenle ( O2 ). Bu gaz ozon
tabakasının oluşmasını sağladı. Böylelikle dünyanın ultraviyole ışınından
korunan yaşam büyük ilerleme kaydetti. Başlarda oksijen salgılayan bitkiler,
oksijen tüketen canlılar tarafından yenilme tehlikesi ile karşı karşıya kalmışlardır.
Terliksi hayvan gibi tek hücreli oluşumlar, bitkilerle beslendi. 2 Milyar yıl
önce bu ilkel hayvanlar günümüzde otlayan hayvanların aynısını yaptı. Yani
bitkileri sindirmek için oksijen kullandılar. Basit organizmadan günümüzde var
olan bu canlı çeşitliliğine nasıl ulaşıldı? Aynı hücrelerin işbirliği yapıp bir
araya gelmesiyle gelişim başladı.
Hücreler uzmanlaşmaya başladığında yaşam ilerleme kaydetti. Çift hücreli, yaşam artık şekillenmeye
başladı. Derinlerde yer alan genlerle ilerleme sağlandı. Embriyo geliştikçe
bazı genler hücreler ne yaparsa kontrol etmeye başladı. Bu özel genlerin ortaya
çıkmasıyla birlikte vücutlar bölümlerine ayrıldı. Artık evrim baştan ayağa
şekil almaya başladı. Tam 500 milyon yıl önce yaşam yeni ve karmaşık formda yer
almaya başladı. O zaman ki türlerin çoğu, günümüze dek süregelmiştir. Denizin
dibinde halkalı solucanlar dolaşıyordu. Yaşam daha detaylı bir hal almıştı.
Sert iskeletleri ve oynak eklemleri olan yeni ve tuhaf biçimli hayvanlar ortaya
çıkmaya başladı. Daha iyi gözler, başarılı vücut sistemi meydana getiren genler
ortaya çıktı. Dinamik hayvan türlerinin ortaya çıkması ve birbirleriyle
beslenmesiyle birlikte yaşamın hızı arttı. Savunma hayati bir önem taşımasıyla
omurga ve dişler oluştu. 90 Cm’den daha uzun olan
eski denizlerin baş belası anakolamis. Bu büyük
yırtıcının günü sayılıydı. Yerini Pikaya almıştır. Bu
küçük canlı bizim omurgalıların atasıdır. Pikayanın
kaslarını destekleyen omurgası vardı. Hafif ve çevik yapısı sayesinde
kilometrelerce kaçabiliyordu. Pikaya’nın yaşadığı
dönemdeki denizde hala omurgasızlar hüküm sürmekteydi. Pikaya’nın
omurgalı soyları da hayatta kalmayı başarmıştır. Bir kısmı da evrimleşip, balık
olmuştur. Balıklar daha parlak ve hızlı olurken sayıları da çok artmıştır.
Kemikleri, omurgaları ve dişli çeneleri oldu.
Deniz çok daha tehlikeli bir yer haline geldi. Okyanuslar canlılarla
dolup taşarken, el değmemiş kara hala işgal edilmemişti. Bu durum 450 milyon yıl önce değişti.
Denizdeki yaşam dışarı yayılmaya başladı. Ankalı yengeçleri ilk karaya çıkan
canlılardır. Kırkayaklarda ilk kara hayvanları arasında yer alır. Yine akrepler
de ilk karaya geçen canlılardır. Omurgasızlar ilk karaya çıkan canlılardır.
Daha sonra çift ayaklı hayvanlar karaya geçmişlerdir. Ancak çok büyük enerji
gerektiği için fazla ileriye gidemediler. Böcekler daha ileriye kadar
gidebildi. Bunlar hatırı sayılır şekilde değişim göstermişlerdir. Yeni genlerin
üretiminde farklı canlılara dönüştüler. Kanatları çıktı. Artık yaşam havayı da
fethetmeye başlamıştır.
HABİL
VE KABİL’İN HİKAYESİ ALLAH ( C.C )’NUN KABİLİN KARDEŞ
KATİLİ CEHALETİNE KUSURSUZ İCABETİ ( 100 Dk )
Habil ile
kabilin hikayesi, kutsal kitapta insanı en çok
etkileyen hikayelerden biri. Dünyada ilk insan ölümünü anlatıyor. Aynı zamanda ilk cinayet. Bir kardeş diğerini öldürüyor. Tanrının bir kardeşi diğer kardeşe tercih etmesi. Her şey
Tanrının Adem ile Havva’yı cennetten kovması ve
onların iki çocuk yapmasıyla başlar. İlk doğan çocukları Kabil, çiftçi oluyor. Genç kardeşi ise bir çoban. İki kardeşte şükrediyor. İki
kardeşte adaklarını sunuyorlar. Kabil kendi ekinleriyle tanrıya ulaşmaya
çalışıyor, Habil ise, Tanrı adına kendi sürüsünden ilk doğan kuzuyu kurban
ediyor. Tanrı Habil’in adağını kabul ediyor. Görünür bir sebebi olmadan Kabili’in adağını red ediyor Kabil daha
başarılı olan kardeşini kıskanıyor. Bunun üzerine Kabil kardeşine kızıyor ve
saldırıyor, sonra öldürüyor. İncil’de Kabilin kardeşini öldürmesiyle Tanrı
tarafından lanetlendiğini anlatılıyor. Onu sonsuza kadar yuvasından kovuyor ve
dünyada yalnız başına dolaşmaya mahkum ediyor. En
sonunda Kabil Cennet bahçesinin doğusundaki Nod
ülkesine yolculuk ediyor. Bir daha
yuvasına asla dönmüyor.
Araştırmalara
göre Habil, temiz bir kalbe sahip, Kabil ise, şeytani duygulara sahip olduğundan tanrı
tarafından dışlanmıştır. Kabil’in Habil’e
kini ise; kız kardeşi ile evlenmek istemesi. Aslında kardeşini örnek alacağı
yerde ona kin beslemiştir. Kardeşini öldürmesini ise; içindeki şeytan
söylemiştir. Ölüm kavramını ona tanıtmıştır. Şeytan Kabil’e şeytani düşüncesini
yaptırdıktan sonra Havva’ya oğlu Habil’in öldüğünü söylemiştir. Havva ölümün ne
olduğunu şeytana sormuştur. Şeytan ise ölümü; bir daha yemek yememek, yaşamamak
birlikte olamamak diye tanımlamıştır. Bunun üzerine Havva feryat ederek
ağlamaya başlamıştır. Yeryüzünde ilk keder, göz yaşı bu hikaye
ile başlamıştır. Gömme olayı da Kabil’in Habil’i Tanrıdan saklamak için toprağa
gömmesi ile başlar. Kabil, Habil’i sadece öldürmekle kalmayıp, bir dünyayı da
yok etmiştir. Çünkü Habil’in soyuna da son verilmiştir. Kabil’in kız kardeşi
ile evlendiği, bir oğul sahibi olduğu, bir şehir kurduğu ve medeniyetin ışığını
yaktığı belirtiliyor. Habil ile Kabil’in hikayesi
günümüz için büyük bir önem taşır. Çünkü ilk keder, ilk acı, ilk bağışlama
günümüze kadar ulaşmıştır.
Birkaç bin ( 1000 ) yıl içinde yeni bir buzul çağı
başlayabilir. Uzaydan gök taşları düşebilir. Beş ( 5) milyar yıl sonra güneş
genişleyip ölürken, dünya yüzeyini değiştirip, denizleri buharlaştırabilir.
Dünya yaşanılmaz hale gelecektir. Ya kalıp ölürüz. Ya da terk edip hayatta
kalırız. Bu bir evrim yasasıdır. Ya değişirsin ya da ölürsün. Bu çok zor bir mücadele. Uzaya doğru ilk adımlar atıldı
bile. Ancak insanoğlu hayatını sürdürecekse, bu adımlar yeterli değil. Uzay yolculuğu ve kendi vücudumuz yeniden
icat edilmek zorundadır. Çünkü yöntemler yeterli değil. Gelecekte insan
embriyosunda yapılar bir değişiklikle Marsın düşük oksijenli ortamında
yaşayabilecek insan yaratma olasılığı var. Galaksinin uzak köşelerini keşfetmek
için akıllı robotlar gönderilecek. İnsan ırkı evrim geçirip, yarı insan, yarı
makine yeni türlere dönüşebilir. Bu bilim kurgu değil, bilimsel gerçektir. Bu
insan ırkının yaşayabileceği büyük serüvenler olabilir. 200-300 Yıl sonra
Mars’ta yaşanabilecek. Bu sadece kısa sürede geçerli olacaktır. Güneş öldüğünde
uzaklara güneşin ötesine gidilecek. Yeni
robotlar ve yeni teknolojiler geliştiriliyor. Yakın bir gelecekte yıldızlara
ulaşabilecek projelere adım atılacak. Yıldızlara ulaşıldığında yeni türlerin oluşacağı
ve tüm evreni araştıracaklar. Kesin olarak görülüyor. Gezegenimiz zamanla öyle
bir hal alacak ki, artık yaşanılmaz hale gelecek. Böyle olunca da bizlerde yeni
yaşam yerleri keşfetmeliyiz. Muhtemelen gelecekte 200-300 yıl sonra insanlar
Mars’ta yaşayacak. Çünkü Mars’ta insanların yaşamını devam ettirmeleri için
gerekli karbon ( C ), oksijen ( O ) ve hidrojen ( H ) bulunmaktadır.
DEPREMLER VE NEDENİ ( 45 Dk )
Depremlerin çoğu tektonik plakalar adı verilen yer kabuğunun devasal
plakaların hareketi ile oluşur. Plakalar karşılıklı gerildiğinde çok büyük bir
basınç oluşur. Plakalar çarpışır. Bir plaka diğer bir plakanın altına girerse
yakınlaşan plaka depremlerine neden olur.
Deprem de açığa çıkan enerji,
onun büyüklüğü ile değerlendirilir. Büyüklük ne kadar çoksa açığa çıkan
enerjide o kadar çok olur. Eğer plakalar yanal düzlemde yer değiştirirse biçim
değiştiren fay depremleri oluşur.
Depremlerin ortaya çıkma nedeni; zeminin sıvılaşması, sismik yansıma ve
yangınlardır. Her yıl birkaç milyon depremin gezegeni salladığı tahmin
edilir. Bunların çoğu hissedilmeyen
sarsıntılardır. Fakat yılda en az bir defa dünyanın herhangi bir yerinde büyük
bir sarsıntı oluşur. Bir depremde ortaya çıkan ilk dalgalara öncül ya da “ P “
dalgası denir. Bu dalgalar zemini sallar, camı titretirler. Birkaç saniye sonra
ise; artçı ya da “ S “ dalgaları ortaya çıkar. Bunlar depremin enerjisinin
büyük bir kısmını taşırlar ve en yıkıcı sismik dalgalardır. Göl veya deniz gibi
su üzerinde şehir kurulursa, bu tür yerleşim yerleri de olası depremlerle karşı
karşıyadır. Çünkü zemin sıvılaşmasının olması kaçınılmazdır. Su yatakları,
sismik dalgaları çeker ve şiddetli bir deprem olmasına neden olur. Eğer
kendimizi ve şehirlerimizi var olan tehlikelere karşı hazırlamazsak, o zaman
cehennemi yaşarız. Dünya nüfusunun yarısı şehirlerde yaşıyor. Milyonlarca
şehrin yüzlercesi depreme tehlikeli ölçüde yakın. Hepsi için yer altı bombası
çalışmaya devam ediyor.
Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin
Ayrıntıların da Vardır:
FRAVUN KRALLAR VADİSİ
( 68 )
Fravun Vadisi Mısırın başlıca krallarının gömüldüğü yerdir.
1.Seti, Ramses, 3.Tutmotiz
buraya gömülmüştür. Bu sadece Fravunların hikayesi değil, aynı zamanda burayı inşa eden binlerce
işçinin, ölümün ve hırsızlığın, yıkımın ve yeniden keşfin öyküsüdür. Yapımından 3500 yıl sonra krallar vadisi
benzersiz öyküsünü anlatıyor. Krallar vadisinde tam 62 mezar bulunmuştur.
Hepsinde maddi hazineler bulunmasa da bilgi açısından her biri servet
değerindedir. Vadi yüzeyinin altı mezarlarala
doludur. Pek çoğunda ise Tutankanun dan daha önemli Fravunlar
gömülmüştür.Bu Fravunlar değerli eşyaları ve
hazineleri ile birlikte gömülüyorlardı. Nedeni; dünya hayatından güvenle çıkıp,
tanrılar arasında yerini alabilmesi için dikkatlice tasarlanmış yapılardır. Bu
mezar tek bir amaca hizmet eder. Bu vadiye cesedi mumyalanmış bir şekilde altın
maskesini takmış olarak gider ve bir mucizeyle yeniden canlanır
inancındadırlar. Bu sıra dışı olay büyülerin, sihrin, duaların yardımıyla mezarların içinde
gerçekleşir. Mezar saraydan daha
önemlidir. Saray da hayatta iken yaşanır. Ama mezarlarda
sonsuza dek. Bu nedenle krallar
değerli eşyalarıyla gömülüyorlardı. Hepsi ebedi yaşam içindi. Krallar vadisi
eski Mısır’ın tam kalbinde Vally’in Batı Kıyısında
yer alır. Sadece
ğuna başlamıştır. Önce mumyalama
işlemine başlanmıştı. Mumyalanma nedeni,
öldükten sonra geri dirilmeye inanmalarındandı.
Mumya bedeni koruyucu özelliğe sahipti. Mumyalama işlemi 70 gün
sürüyordu. Bu oldukça zor ve karmaşık
çalışmaydı. Önce vücut suyu alınıyordu.
Sonra tüm organlar çıkarılıyordu.
Vadi 500 yıl boyunca kralların mezarı olarak kullanıldı. Krallar
vadisinin günde 5000’den fazla ziyaretçisi vardır. Bu oran önümüzdeki yıllarda
ikiye katlanacaktır.
Vadinin
geleceği belirsiz olabilir. Yeni keşifler oldukça insanlar buraya gelmeye devam
edeceklerdir. Kayaların altında daha neler var kimse bilmiyor.
Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin
Ayrıntıların da Vardır:
BÜYÜK
PATLAMAKURAMINA NASIL ULAŞILDIĞININ MİKROSKOBİK VE MAKROSKOBİK BİLİMSEL ÖYKÜSÜ
( 130 Dk )
13.7 Milyar yıl
önce evreni harekete geçiren gizemli bir olay olmuştur. Büyük patlama. Her atomun, her yıldızın ve her galaksinin görkemli doğuşu. Şamandan
bilim adamına büyük
patlamanın ötesi. Büyük patlama kozmik bir evrim teorisidir. Evrenin nasıl
evrimleştiğini anlatır. Bilimin evrenin doğuşunu açıklamak için ihtiyaç duyduğu
bilgileri sağlayamıyor. Büyük patlama
aslında genişleyen evrenin ta kendisidir. Gördüğümüz, duyduğumuz, tadını
aldığımız her şey işte bu sonuçtur. 13.7 Milyar yıl önce evren atomun en küçük
parçasından bile daha küçüktü. İnanılmaz derecede küçük. Sonra bir şey oldu. Biranda birden hepsi
genişledi. İşte her şey böyle başladı. Var oluşun ilk anı. Şimdilerde buna
büyük patlama diyoruz. Bugün profesyonel gökbilimciler, büyük patlama teorisi
üzerinde büyük tartışmalar yürütüyor. Ancak bu tartışmalar çok önce başlamıştır.
Daha büyük patlamayı kimse duymamışken, daha kimse göklerin ne olduğunu
bilmezken, Antik Yunanlılar, matematiği kullanarak en bariz komşularımız olan;
güneş ve ay ile ilgili detaylı bilgilere ulaşmışlardır. Antik yunanlılar ayrıca
iki tip yıldız olduğunu fark etmişlerdir. Çoğu sabit, küçük ve birlikte hareket
eden yıldızlar, küçük bir kısmı ise; daha büyük ve rastgele hareket edenlerdir.
Bunlar gezegenlerdir. Yunanlılar sadece beş gezegen görebilmişlerdi ve bunlara
tanrıların adını vermişlerdir. Günümüzde onları Romalıların verdiği isimlerle biliyoruz. MERKÜR,
VENÜS, MARS, SATÜRN VE JÜPİTER’DİR. Evrenin merkezinde değiliz ama onun
içindeyiz. Ona aidiz ve onu anlamaya çalışıyoruz. Koperning,
Newton, Einstein, Wilson bize sonsuz bir yapbozun parçalarını sundular.
Resimdeki yerimizi bulmamıza yardım ettiler. Hepimiz biyolojik olarak
birbirimize, kimyasal olarak dünyaya ve atomik olarak da evrene bağlıyız.
Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin Ayrıntıların da Vardır:
ÜÇ BEYAZDAN TUZ ÜRETİMİ ( 45 Dk )
Ewary Adası Madeni Amerika’nın en eski
madenidir. Meden tuzdan oluşan bir dağın altında
açılmıştır. Tamamı tuzdan oluşan 14.000 metrelik kubbesi ile Everest’ten daha
yüksektir. 1898 Tarihinde açılmıştır.
Toprak altında olağanüstü miktarda tuz vardır. Özellikle de Birleşmiş Devletler
(BD) 150 milyon yıl önce Kuzey Amerika’yı çevreleyen deniz geriye geniş tuz
yatakları bırakarak buharlaşmıştır. Tuzun üzeri zamanla tortu tabakasıyla
kaplanır. Tuz yatakları kilometrelerce öteye uzanır. Ancak tuz tektonik
hareketlerle sıkıştırıldığında yukarı doğru hareketlenen bir maddedir. Başta Ewary Adası olmak üzere Luizana
ve Teksas’ta yer alan yüzlerce tuz kubbesinin tamamı
milyonlarca yıl devam etmekte olan bir jeolojik baskıdan oluşmuştur. Patlayıcı sistemi ile tuz elde edilir. Birleşik Devletler de ( BD ) her yıl üretilen
kırk ( 40 ) milyon ton tuzun sadece % 4’ü yemeklerde kullanılır. Tuz,
14.000’den fazla işlemde kullanılır. En çok bilinenlerinden biri buz çözücü
özelliği. Amerika’da üretilen tuzun % 20’si kaygan yollara serpiştirilir ve çok
miktarda tuz suyun sertliğini kırmak için kullanılır. Tüm dünyada üretilen
tuzun çoğu kimya endüstrisinde tüketilir. Tesislerde işlenen tuz, onu oluşturan
elementlere ayrıştırılır. Sodyum ( Na ) ve klora (
Cl2 ). Bu iki madde plastikten, deterjana, oradan zehirli gazlara kadar her
alanda kullanılır. Tuz antik çağlardan beri değişik amaçlar için
kullanılmıştır. Mısırlıların ölüleri mumyalamalarındaki gizli formülün ana
maddesi tuzdur. Tuz elde etmenin en yeni metotlarından biri de deniz suyu ya da
nehir suyunu geride sadece tuz kalana kadar kaynatmaktır.
Tuz
fiziksel olarak ihtiyaç duyduğumuz, birinci derece de bağımlı olduğumuz bir
maddedir. Gözyaşı, ter ve kanımızdaki tuz olmasa konuşamaz, yiyemez, nefes dahi
alamayız. Deniz suyunu güneş altına buharlaşmaya bırakarak tuz elde etme
yöntemi bugün hala kullanılmaktadır. Tuz çiftçiliği adı verilen bu yöntem tuz
üretimi için en güzel yoldur. Tuz üretmenin diğer bir temiz yöntemi de solüsyon
madenciliğidir. Bunu aşırı tuz havzaları oluşturur. Yemeklerde kullanılan
kaliteli tuz, bu yöntemle elde edilir. Tuz benzersiz koruyucudur. Sağlığımızın,
yiyeceklerimizin, altınımızın ve geleceğimizin muhafızıdır. Gelecekte şüphesiz
gösterişli bu mineralden yararlanılmaya devam edilecektir.
Aşağıdaki Soruların Cevapları
Filmin Ayrıntıların da Vardır:
1.
Tuzun
büyük bölümü nereden, hangi madenden üretilir?
2.
Tuz
elde etme yöntemleri nelerdir?
3.
Yemeklerde kullandığımız tuz hangi yöntemle
elde edilir?
4.
Tuzun
canlılar üzerindeki rolü ve önemi nedir?
5.
Tuzun
kullanım alanları nerelerdir?
Dünya uzayda
süzülen dev bir kaya ve su kütlesidir. Bildiğimiz hiçbir gezegene benzemez.
Çünkü yaşamı destekleyen tek gezegendir. Evrende sahip olduğumuz, sığındığımız
tek limandır. Dünya sanki bizim için yapılmış. Bize içecek su, yiyecek gıda ve
soluduğumuz havayı sunuyor. Burası bizim
tek evimizdir ve yaşamamız tek ona bağlıdır. Her şey bir toz ve gaz bulutuyla
başladı. Bilim adamları bu toz ve gaz bölgelerine moleküler bulut diyor. Bu
bulutlar dünyadaki bulutlara benzemez. 4.5 Milyar yıl önce toz bulutu çökerek
güneş sistemimizi yarattı. Güneşi, gezegenleri ve dünyayı.
Yeni oluşmaya başlayan
tehlikelere maruz kaldı. Güneşten sarsılan parçacıklardan
oluşan fırtına. Buna güneş rüzgarı denir. Güneş rüzgarındaki
parçacıklar yeryüzündeki canlılara zarar veren bir tür radyasyondur. Yoğun bir
güneş fırtınası astronotu öldürebilir. Dünya ilk oluşurken gezegene çarpan
maddelerin açığa çıkardığı enerji, ısı
üretti. Isı öyle yoğunlaştı ki kayalar bile eridi. Ergimiş dünyadaki en hafif
elementler yüzeye çıkarken, demir dahil en ağır
elementler merkeze doğru battı. Burada ergimiş bir çekirdek oluşturdular. İşte
bizi güneş enerjisinin zararlarından koruyan bu demir çekirdektir. Dünyanın
oluşumu dramatik ve şiddetli bir süreçtir. Daha sonra gezegeni eritecek kadar
büyük bir çarpışma meydana geldi. Ay dünyanın ezeli arkadaşı. Yüzyıllardır
nereden geldiği merak edilmiştir. Dünyaya büyük bir gezegen çarptı. Uzaya çok
sayıda parçalar yayıldı. Bu parçalar disk şeklinde birleştiler. Uzaydaki başka
cisimleri de içine alarak ayı oluşturdular. Ayın oluşması, dünyanın oluşmasında
kilit olaydı. Dünya insanın yaşamına uygun hale geldikten sonra, yani soğumaya
başladıktan sonra, içecek su ve soluyacak hayata dönüştükten sonra ilk önce
dinozorlar açığa çıktı. Bir felaketle yeryüzünden silindiler. Daha sonra ilk
insan ortaya çıktı. Dört ( 4 ) milyar yıldan fazla sürüdü. Ama dondurucu toz ve
gaz tabakasından, evrendeki tek sığınacağımız limanı yarattı. Evimizi, dünyayı.
Aşağıdaki Soruların Cevapları Filmin
Ayrıntıların da Vardır:
ANNE KARNINDA İNSAN
YAVRUSUNUN HAYAT DÖNGÜSÜ ( 90 Dk )
Erkeğin
testisleri her saniyede 1000 sperm üretir. Spermin kalitesi erkeğin yaşam
standartlarına bağlıdır. Eğer sigara içmez, alkol almaz, sıcak banyo yapmaz ve
dar iç çamaşırı giymezse daha güçlü spermleri olur. İnsanda en küçük hücre olan
sperm çok kısa bir yolculuk yapar. Dakikada