nk-1.jpg
KANGURUMUZ
YOK?
Avustralya topraklarında yaşamlarını sürdüren kanguruların neden ülkemizde doğal olarak
bulunmadıklarını hiç düşündünüz mü? Ya da birçok canlının doğal yaşam alanının neden belirli
bölgelerle sınırlı olduğunu? Endemizm bu soruların tümüne cevap veriyor...
Avustralya'ya özgü canlılar olan kangurular, hayvanat bahçeleri gibi yapay ortamlar dışında, dünyanın baş­ka hiçbir bölgesinde doğal olarak ya­şamıyorlar. Evrim sürecinin, bir adaya hapsettiği canlılar uygun koşullar al­tında başka bölgelerde yaşamayı başa­rabilirler mi, bilinmiyor.
Eski Yunanca'da "yerli" anlamına gelen "endemik" sözcüğü, yaşam alanı tek bîr bölgeyle sınırlı canlı türleri için kullanılıyor. Endemik türlerin yaşam alanları büyüklüklerine göre farklılık gösterebiliyor. Örneğin, bir canlı türü-
BİLİM ve TEKNİK 82 Ocak 2002
nün endemik olduğu alan bir kıtanın tamamı, bir ülke, bir ada, bir dağ tepe­si, ya da yalnızca bir göl olabilir. Ende­mik türlerin oluşumunuysa evrim sü­reci şekillendiriyor. Endemizm, canlı­ların yayılımlarını durduran doğal en­geller oluştuğu zamanlarda görülü­yor. Deniz seviyelerindeki oynamalar, dağ sıralarının oluşumu ve kıta hare­ketleri bu tür engellerin bir kısmı. Böylece alt kollara bölünen populas-yonlar, zaman içinde farklı türler hali­ne gelebiliyorlar. Bölünen gruplar, ye­ni yaşam alanlarında doğal seçilimin
etkisiyle değişim geçiriyorlar ve orta­ma en uyumlu bireyler hayatta kalı­yor. Yaşam alanlarının farklılıkları da, alt kollara ayrılan populasyon grupla­rının ana populasyondan uzaklaşmaya başlamasıyla sonuçlanıyor. Canlıların
farklılaşmalarına, yaşam alanını belir-
leyen ortam koşullan, sıcaklık, yağış oranı, yükseklik, eğim ve toprak yapı sı gibi etkenlerle birlikte, alandaki canlıların etkileşimlerini belirleyen tür "kompozisyonu. gibi etkenler neden oluyor. Böylece her bir alt kol, bulun­duğu yaşam alanına uyum sağlayacak
nk-2.jpg
özellikler doğrultusunda seçiliyor. Bu süreç, gruplardaki bireylerin gen yapı­larının değişmesine ve yeni türlerin oluşmasına neden olabiliyor. Gen yapı larındaki değişmeler mutasyonlarla (dış bir etkenden kaynaklı DNA yapı­sındaki kalıcı değişimler) ya da rekom binasyon (hücre bölünmesi sırasında DNA yapısında meydana gelen kalıcı değişiklikler) sonucunda gerçekleşebi­liyor. Tabii, bir de ana gruptan kopan canlıların genetik çeşitlilik düzeyleri önemli bir etken. Sayıları genelde kü­çük olan bu grupların gen yapılarında­ki çeşitlilik, ana grubun çeşitliliğini çoğu zaman yansıtamıyor; bu yüzden de birkaç nesil sonrasında bu grubun gen yapısı ana_gruptan iyice uzaklaşbiliyor. Bu farklılaşmalar yüksek olur­sa yeni grubun üyeleri ana toplulukta­
ki bireylerden o kadar farklılaşıyor ki, iki populasyondaki bireyler arasında çiftleşme gerçekleşemeyecek boyutla­ra geliyor ve sonuçta da birbirinden tamamen farklı iki ayrı tür oluşuyor. Tabii tüm bu süreçler milyonlarca yıl gibi uzun zaman dilimlerinde gerçek­leşiyor.
Yeni türlerin ortaya çıkmasının ar­dından, coğrafi engellerin varlıklarını sürdürememesiyle ya da canlıların ye­ni yayılım mekanizmaları geliştirmele-riyle, yalıtım ortadan kalkabilir. Ancak
yeni tür, diğer populasyonlardan yalı­tılmış biçimde evrim geçirmeye devam ederse endemik bir tür haline gelebi­lir. Endemîzm, daha önceleri geniş bir yayılımı olan canlıların yaşam alanları­nın çeşitli nedenlerle bozulmasıyla gerçekleşebildiği gibi, bu tür doğal sü­reçlerle populasyonların bölünerek türleşmesinden de kaynaklanabilir. Ayrıca, her durumda bu senaryo tür-
uyum sağlamayan canlı türleri de do­ğal seçilimin keskin bıçağından nasip­lerini alarak elenebiliyorlar. Kurtulan türlerse farklı bir tehditle karşı karşı­ya. Yaşam alanları yalnızca belirli bir alana indirgenen bu canlı türleri, ala­na girebilecek yeni bir canlı türüne, yani egzotik bir türe, hastalıklara ya da insan kaynaklı değişimlere karşı çok duyarlı oluyorlar. Endemik türler, İnsan faaliyetlerinden en çok etkilnen canlı gruplarından. En çok bulun­dukları alanların basında da adalar ge-liyor. Büyük bir ada olan Avustralya, barındırdığı endemik türler açısından buna güzel bir örnek oluşturuyor. Kanguruların tek doğal yaşam alanı olan bu büyük adanın oluşum hikaye­si çok eskilere dayanıyor.
Dünyanın evrimi süresince canlı türlerinin dağılımlarını en çok etkilyen faktör, kıta hareketleridir. 220 milyon yıl öncesinde tek bir parça ha­linde duran ve süperkıta Pangea'yı oluşturan kara parçalarının zaman içinde birbirlerine uzaklaşmaya başla­ması ve ayrılmasıyla, canlı türlerinin dağılımları da sınırlanmaya başladı. Ayrıca levha tektoniği sayesinde dağ sıralarının oluşması gibi coğrafi engel­lerle, canlı türleri kıtaların içinde de belirli bölgelere hapsolmaya başladı­lar. Bu süreci en iyi yansıtan örnek, Avustralya'nın diğer kıtalarla karşılaş­tırıldığında çok farklı ve kendine özgü olan canlı türleri. Adada bulunan ke­seli ve yumurtlayan memeli türleri dünyanın başka hiçbir yerinde yok.
nk-3.jpg
Ocak 2002 83 | BİLİM ve TEKNİK
nk-4.jpg
memeli dışında bu mücadeleden hep plasentalılar galip gelmiş bugüne ka­dar. Bunun nedenininse plasentalı tür­lerin, keseli türlerle rekabetlerinde da­ha baskın olmaları ve zor çevre koşul­larında keselilere oranla daha başarılı bir şekilde yaşamlarını sürdürmeleri olduğu düşünülüyor. Avustralya ve Antarktika' da yaşamlarını sürdüren keseliler, Antarktika'nın bugünkü ko­numunu almasıyla düşen sıcaklıklar yüzünden burada yok oluyorlar. Kese­liler, Oligosen evresinde (38-23 milyon yıl önce) ekvatora yaklaşıp diğer kıta­lardan tümüyle yalıtılan Avustralya'da yaşıyorlar. Bu ilk keselilerin evrimiyle de bugünkü keseli türleri oluşuyor. Ve kıta hareketlerinin yeni bir kara köprüsü oluşturmaması yüzünden de bugünkü keseli türlerinden kanguru­lar yaklaşık 50 milyon yıldır yalnızca Avustralya'da evrim geçirmeye devam ediyorlar. Diğer keseli türleriyle her­hangi bir şekilde gen alışverişi yapa­madıkları için de bu türlerin genetik yapıları tümüyle kendilerine ve bulun­dukları ortama özgü eşsiz birer hazi­ne niteliğinde. Plasentalı memelilerin yokluğunda rekabetten uzak bir şekil­de evrimieşen keseli memeliler, diğer kıtalarda plasentalı memelilerin dol­durdukları boşlukları doldurmaya ve onların görevlerini benzer bir şekilde üstlenmeye başladılar. Örneğin kan­gurular diğer kıtalardaki inekler gibi
Güney Amerika'ya geçtiği düşünülen keseliler Güney Amerika'dan Antarkti­ka'ya, oradan da Avustralya'ya geçti­ler. Keseliler, henüz keşfedilmemiş yerler olan bu kıtalarda hızlı bir şekil­de yayılmaya başladılar. Benzer bir ya-yılım izlediği düşünülen plasentalı me-melilerse aynı fırsatlara sahip değildi. Ancak Güney Amerika'ya kadar ulaşa­bilen plasentalı memeli türleri, An­tarktika ve Avustralya'nın Güney Amerika'dan kopması yüzünden bura­larda yayılım göstermediler. Aslında bu sayede de keseli memeliler varlıkla­rını sürdürebildiler. Çünkü keseli me­melilerle plasentalıların ortak bir alan­da yaşayabildiklerinin kanıtı, tek bir örnek dışında yok. Güney Amerika'da yaşayan opossum adındaki bir keseli
Endemizm Cenneti Avustralya
Memeliler temel olarak 3 altsınıftan oluşuyor; kanguruların üyesi olduğu keseliler, biz insanların da dahil oldu­ğu plasentalılar ve bugün yalnızca Avustralya ve Yeni Zelanda'daki iki türle temsil edilen, yumurtlayan me­meliler. Kanguruların içinde bulundu­ğu altsınıf olan keseliler, plasentalılar-la birbirlerine yakın zamanlarda, yak­laşık 100 milyon yıl önce kuzey yarım­kürede evrimleştiler. Yumurtlayan me-melilerinse fosil kanıtlar doğrultusun­da, her iki altsınıftan bağımsız bir bi­çimde Avustralya'da evrimleşmiş ola­
bileceği düşünülüyor. Bugünkü Kuzey. Amerika, Avrasya ve Grönlandi barındıran Lavrasya kıtasında evrimieşen keseliler altsınıfının üyeleri, hızlı bir şe­kilde kuzey yarım küreye dağıl­maya ve boş olan alanlara uyum sağlamaya başladılar. O zaman­ki kara köprüleriyle yayılımları-nı güney yarımküreye genişlete­bildiler. Güney yarımküreyi oluşturan Gondvana kıtası bu­günkü Antarktika'yı. Avustral­ya'yı ve Güney Amerika'yı içeri­yordu. Antarktika da canlıların dağılımları açısından çok önem­li bir konumdaydı. Kara köprü­leriyle hem Güney Amerika'ya hem de Avustralya'ya bağlı olan Antarktika, birçok canlı türü­nün yayılımlarını genişletmesini sağladı. Kretase döneminin (146-65 milyon yıl önce) sonları­na doğru Kuzey Amerika'dan
nk-5.jpg
tamamen otçul bir yaşam tar­zını sürdürürken, koalalar zü-rafalar gibi ağaç yaprakları üzerinden beslenerek, bugün yokolduğu düşünülen Tas-manya canavarları da kurtlar gibi diğer canlıları avlayarak yaşamlarını sürdürüyorlar. Avustralya'da yaşayan keseli­ler İçin böylesi bir yalıtım as­lında birçok tehlikeyi de bera­berinde getiriyor. Dünyanın başka hiçbir yerinde yaşama­yan bu endemik canlılar, bu kara parçasında gerçekleşebi­lecek tek bir felaket sonrasın­da tümüyle yok olabilirler. As­lında böylesi bir felaketin te­melleri çoktan atıldı. Avustral­ya'ya gelen insanların birlikte getirdikleri evcil hayvanlar, kontrolsüz bir şekilde çoğal­maya ve adaya yayılmaya baş­ladılar. Evcil kedilerden çoğa-
BİLİM veTEKNİK 84 Ocak 2002
nk-6.jpg
ye'ye. Türkiye'deki canlı türlerinin çe­şitliliği düşünüldüğünde aslında ne­den bizde de kanguru yok sorusuna birçok alternatif üretilebilir.
Neden Onların da Toros Kurbağası Yok?
Diğer örneklerden anlaşılabileceği gibi endemizmin oluşma süreçlerini anlayabilmek için yalnızca çevre ko­şullarını göz önüne almak yeterli de­ğil. Eğer canlılar çevre koşullarına ku­sursuz biçimde uyum sağlayacak şe­kilde evrimleşiyor olsalardı, benzer çevre koşullarında benzer türlerin
kara ve tatlısu hayvanları için önemli engeller. Buzul sonrası dönemlerde tekrar kuzey yarımküreye yayılım gös­teren türler olabildiği gibi, birçok tür de yeni yaşam alanlarında evrimleşme­ye ve türleşmeye devam ettiler. Ende­mizm de bu süreçler sonucunda yük­sek düzeylere ulaştı. Yalnızca Türki­ye'de, yaklaşık 10.000 çiçekli bitki tü­rü bulunurken, tüm Avrupa'da bu sa­yı 12.000'le sınırlı. Ayrıca, endemik bitki türü sayısı Türkiye'de yaklaşık 3.000'ken Avrupa'da yalnızca 2.500. Bu da tüm bir kıtaya oranla çok kü­çük bir yüzölçümü olan ülkemizin bi­yolojik çeşitlilik ve endemizm açısın­dan zenginliğinin bir gös­
lan ve adada yarı vahşi bir yaşam sü­ren kediler buna en iyi örnek. Evrim­sel süreçte bu canlılarla rekabet etmek ya da bu canlılara av olmamak için ko­runma yolları geliştirmek gibi bir biri­kimleri olmayan adanın yerli türleriy-se, kolay birer lokma olmaktan kurtu­lamıyorlar. Ayrıca, yeni canlılarla bir­likte taşınan birçok parazit ya da has­talık da cabası. Sonuçta da, milyonlar­ca yılın ürünü olan bu hassas dengeler büyük ölçüde tehlikeye giriyor.
Benzer bir şekilde endemizmin çok yüksek olduğu yerlerden birisi de Dar­win'in ünlü ispinozlarının yaşadığı Ga-lapagos adaları. Adalar, yaklaşık 1 mil­yon yıl önce yanardağ faaliyetleri so­nucunda oluşmuş. Bu adalardaki can­lılar, yakın karalardan istemli ya da is­temsiz olarak göç ederek adaya ulaş­mış atalarından evrimileşmiş. İstemli yolları yüzme, uçma; İstemsiz yolları da rüzgarla sürüklenme, bitkilerin to­humlarının havayla, okyanus dalgala­rıyla ya da diğer canlılarla taşınması oluşturuyor. Avustralya örneğinde ol­duğu gibi, gerek anakaradaki türlerle gen alışverişinin gerçekleşmemesi, ge­rekse yeni yaşam ortamının anakara­dan çok farklı olan habitat ve canlı çe­şitliliği, türleşmeye ve adaya endemik canlı türlerinin oluşmasına olanak sağlamış. Adada yaşayan bitkilerin %42'si, karakuşlarının %75'i, sürün­genlerin %91'i ve memelilerin tümü Galapagos'a endemik.
Galapagos örneğinde, sonradan oluşan bir yaşam alanının, yakın böl­gelerden göç yoluyla istilası sonucun­da oluşan endemizm örneklerini gör­dük. Gelelim birçok canlı türü açısın­dan tüm dünyaca önemli bir gen kay­nağı ve çeşitlilik noktası olan Türki
nk-7.jpg
bulunmasını beklerdik. Ancak canlıların kompozisyonların da tek etken çevre koşulla­rı değil. ASanın geçmişi ve yakın çevredeki canlı türleri de çevre koşul­ları kadar etkili. Bu yüzden de Türkiye'de yaşayan endemik can­lı türlerinin oluşum bi­çimi, tüm bu unsurların ortak İşleyişinden kay­naklanıyor.
Türkiye'nin gerek coğrafi
tergesi.
A n -cak di-ende-
mizm alan­larında ol-u gibi, gerek Şen yapıları, gerekse
konumu, gerek iklim yapısı,
Toros kurbağası (Rana holtzi)
evrimsel geçmişleri
biyoçeşitlilik ve endemizm düzeylerininin yüksek olmasını sağlı­yor. Kısa mesafelerde İklim kuşakları­nın değişimiyle, farklı yaşam alanları ve buna bağlı olarak da o alanlara uyum sağlamış çok çeşitli canlı türleri oluşuyor. Tüm dünya için türleşme açısından önemli bir dönem olan son buzul çağı, canlıların dağılımlarını bü­yük ölçüde etkiledi ve bu süreç, Ana­dolu'yu birçok canlı türü için yaşam alanı haline getirdi. Buzulların ilerle­mesi ve geri çekilmesiyle daralan ya-şam alanları, canlıları kuzey yarımkü­reden güney yarımküreye göçe zorla­dığında, önemli durak noktalarından biri de Anadolu'ydu. Topografyası ge­reği birçok coğrafi engeli İçinde barın­dıran bu topraklar, canlıların belirli alanlara yalıtılmasını sağladı. Türki­ye'nin önemli bir biyoçeşitlilik ve en­demizm merkezi olmasını sağlayan bu coğrafi engeller arasında, Doğu ve Ba­tı Toroslar, Karadeniz sıradağları, Bİn-boğa dağlan geliyor. Anadolu'yu fark­lı bölgelere ayıran bu dağların dışında, İstanbul ve'. Çanakkale boğazları da,
açısından eşsiz birer hazine olan bu türler, İnsan nüfusu­nun hızlı artışıyla birlite gelen yanlış uygulamalardan olumsuz etkileniyor­lar. Anadolu'ya özgü bir tür olan ve yalnızca Toroslar'da Karagöl ve Çini-göl'de yaşam savaşını sürdüren Toros kurbağaları (Rana holtzî), bu alanlar­da meydana gelebilecek bir bozulma sonrasında evrim sahnesinden tümüy­le kalkabilirler. Ve daha değerlerini anlayamadığımız, hatta varlıklarını bi­le bilmediğimiz birçok canlı türü de... Bu yüzden de sorulması gereken so­ru, bu türleri nasıl koruyabileceğimiz olmalı. Anadolu'yu eşsiz kılan bu can­lıları...
Özge Balkız
Kaynaklar
■  Demirsoy, A., "Genel ve Türkiye Zoocoğrafyası", Ankara 1996
■  Luo.Z., Cifelii, R., Jaworowska, Z.,"Dual origin of trlbosphenic
mammals". Nature, 4 (kak 2001 -Stokstad, E., "Tooth Theory Revises History of Mammals", Selence,
5 Ocak 2001
-http://biology.dc.uc.edu/Courses/bio303/contclrift,htm -http://www.acn.nei.au/artides/1998/07/fossils.htinhttp://www.talkorigins.org/faqs/marsupials.html
■  http://www.ms-starship.com/sci en cen«w/Gal a pagos_ll.ht rn -http://biomed-brown.eau/Courses/BI048/23.Cases.html
Ocak 2002 85 BİLİMveTEKNİK