|
|||||||
|
Not
Defteri |
|
|||||
|
|||||||
Vural Altın |
|||||||
|
|||||||
Atmosfer
ve İklim |
|||||||
|
|||||||
Önce, Dünya'yı durduralım. Sonra
atmosferiyle birlikte alıp, içinde eser miktarlarda hidrojen ve
helyum barındıran bir boşluğa koyalım. Etrafında, Güneş veya benzeri
ışıyan bir gök cismi bulunmasın. Bu durumda boşluk, evrenin
ortalama 2,73 K civarındaki sıcaklığında olacağından, halbuki
yerkürenin içi çok daha sıcak ve hatta radyoaktivite kaynaklı ısı üretiyor
olduğundan, Dünya hızla soğumaya başlar...
Katı kabuğunun dış yüzeyi, temasa
geldiği hava moleküllerine kinetik enerji aktarmakta, iletim
('kondüksiyon') yoluyla soğumaktadır. Isınan moleküller, havanın
genleşmesiyle birlikte yükselir ve kazandıkları kinetik enerjiyi üst
katmanlara iletirler. Yerkabuğu ayrıca, her sıcak cisim gibi
ışımakta, 'radyasyon' yoluyla da soğumaktadır. Işıdığı fotonlardan
bazıları, atmosferdeki molekül ya da atomlar tarafından soğurulur.
Bunun sonucunda ya da birbirleriyle çarpışmaları sırasında, bazen
bazı atomlar iyonlaşırken, bazen de molekül bağlarından bazıları
kırılmaktadır. Diğer yandan, iyonların bir araya gelip nötr atomlara,
atomların bağ kurup tekrar moleküllere vücut verdiği de olur. Bu
birleşmeler sırasında açığa çıkan enerji, çoğunlukla ışıma
şeklindedir. Dolayısıyla, atmosferde; foton soğurmaları eşliğinde
atom iyonlaşmaları ve molekül parçalanmaları, birleşmeler sonucunda tekrar
foton ışımaları, her birim hacim içerisinde trilyonlarcasıyla sürüp
gitmekte, fakat atmosferden çıkan fotonlar geri dönmemektedir.
Sonuçta soğumayı sağlayan da zaten, boşluğa sızan bu
fotonlardır.
Atmosferdeki nem yoğuşmaya ve
okyanuslarla göller, suyun özgün cilvesi gereği üstten alta doğru
donmaya başlar. Zaman geçtikçe, atmosferdeki diğer gazlar (sırasıyla
karbondioksit, metan, oksijen, nitrojen) önce sıvılaşıp, sonra
donar. İç ısı azaldıkça, litosfer kalınlaşmakta, yerkabuğu
plakaları birbirine kaynamaktadır. Tektonik hareketler azalırken,
deprem etkinlikleri son bulur. Dış çekirdek katılaştığında, yerin manyetik
alanı yok olmuştur. Bu arada hayat da çoktan... Sonunda geriye, en dışta
helyum gazı ve biraz hidrojenle, altta kaskatı bir küre kalır. Karanlığın
ortasında...
Şimdi Güneş'i alıp, dünyanın
karşısına koyalım. Dünya hâlâ durağan. "Ama bu nasıl olur,
kütleçekimi nedeniyle Güneş'in içine düşmez mi?" derseniz, haklısınız.
Diyelim, uygun kütlelere sahip birkaç karadelik alıp, uygun
yörüngelere yerleştirdik. Öyle ki; Dünya ile Güneş, bu
ka-radeliklerin uyguladığı kütleçekimi kuvvetlerinin toplamının sıfır
olduğu noktalardan ('Lagrange noktaları') ikisinde duruyor ve birbirine
bakıyor olsunlar. Bu durumda; Dünya'nın 'ön' yarısı hep aydınlık, arkası
hep karanlıktır. Aydınlıkla karanlığın buluşma hattına, ki bu,
merkezden geçen bir 'büyük daire' oluşturur; 'solar terminator'
denir... |
Paralel gelen ışın Açıyla gelen
ışın
Dik gelen ışın
Açıyla gelen ışın Paralel gelen
ışın |
Sağ elimizin parmaklarını
Güneş'in yörünge hareketi doğrultusunda kıvırdıktan sonra
başparmağımızı dikleştirdiğimizde, bu parmağın işaret ettiği yöne
kuzey, ona zıt yöne de güney diyelim. Yani öyle ki, kuzeyden aşağıya doğru
bakıldığında, Güneş Dünya'nın etrafında saatin tersi yönde
dolaşıyor olsun. Dünyanın kutup eksenine dik olan en büyük dairesi
ekvator, bunu İçeren düzlem de ekvator düzlemi... Ekvator düzlemi bu
hayali durumda, Güneş'in yörünge düzlemiyle çakışmaktadır vs.
Neyse... |
|||||
Dünya ısınmaya başlamıştır.
Atmosfer bileşenleri zamanla, önceki durumun tersi sırayla; önce
sıvılaşıp, sonra gaz haline geçer. Ancak, ısınma her yerde aynı değildir.
Yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi; aydınlık yarının göbeğine (A)
düşen ışınlar yüzeye dik gelmekte, halbuki ter-minatöre ulaşanlar yere
paralel seyretmektedir. Arka yarıysa, hiç ışın almaz. Dolayısıyla, birim
alan başına soğurma miktarı; A noktasında en fazlayken, bu noktadan
uzaklaştıkça azalıp ter-minatörde sıfıra yaklaşır. Isınmadaki bu
farklılık, oluşmakta olan atmosferde sıcaklık gradi-yentlerine; bu
da, termodinamiğin ikinci yasası gereği "her nerede gradiyent, orada
hareket" olduğuna göre; hava hareketlerine yol açar. Şöyle ki; A
noktasında ısınıp genleşen hava yükselir ve giderek büyüyen dairesel
cepheler halinde, üst katmanlarda yayılır. Karşılaştığı havayı ısıtırken,
kendisi soğumaktadır. Terminatöre doğru yol aldıkça, soğuyup
ağırlaşır ve yerçekiminin etkisiyle bir yerlerde, dairesel bir cephe
halinde dibe dalar. Geride A noktasındaysa, bir alçak basınç merkezi
oluşmuştur. Komşu yüzey bölgelerin, görece soğuk olan basıncı yüksek
havası, bu noktaya doğru akmaya başlar. Dolayısıyla, üst katmanlarda; A
noktasından dışarıya doğru yayılırken soğuyan görece sıcak bir hava
akımı yaşanmakta, yere yakın yüzeydeyse; yukarıdaki soğuk
havanın dibe daldığı dairenin çevresinden başlayarak, A noktasına doğru
süzülürken ısınan, görece soğuk bir hava hareketi yer
almaktadır. Döngü kapanmıştır ve bir 'konveksiyon hücresi'nin
oluştuğu söylenir. Hücre zamanla ge-nişleyip, terminatörü geçer ve arka
yüzeyin en soğuk noktası olan B'ye kadar ulaşır. Hücre akımı
sayesinde, arka yüz de ısınmaktadır.
Hal böyleyken, şimdi de tutup
Güneş'i, Dün-ya'yı merkez alan dairesel bir yörünge üzerinde dolaştırmaya
başlayalım, Kütleçekiminin l/r2 niteliği nedeniyle,
hareket düzlemsel olacak ve yörünge düzlemi Dünya'nın merkezinden
geçecektir. Yeryüzündeki herhangi bir nokta için, Güneş artık doğup
batmakta olduğundan ve hem de bunu, ufkun hep aynı noktasında belirip
hep aynı noktasında kaybolarak yaptığından, şimdi artık bir 'doğu' ile
'batı' yönleri vardır. Dolayısıyla, bir de 'kuzey' ve 'güney' yönleriyle
kutupları olacaktır. "Hangisi kuzey, hangisi
güney?..." |
|||||||
Bu durumda, zaman üzerinden
ortalama olarak, herhangi bir enlemdeki noktaların hepsi aynı
miktarda ışın soğurmakta ve soğurma miktarı, ekvatorda en fazla olup,
kutuplara doğru azalmaktadır. Ekvatorda ısınıp genleşen hava yükselip, üst
katmanların üzerinden kutuplara doğru akacak ve yüksek enlemlerin birinde
yeterince soğuyarak dibe dalacaktır. Ekvator civarındaki
yeryüzeyinde bıraktığı alçak basınç şeri-diyse; kuzey ve güney komşu
enlemlerden gelen, görece soğuk ve yoğun havanın, yüzeysel akımına
uğrar. Kısacası, yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi, kuzey ve güney
yarımkürelerde, birbirinin ayna simetriği birer konveksiyon hücresi
oluşmuştur.
Eğer bu arada, "Güneş'i Dünya
etrafında nasıl dolaştırırız" dediyseniz, haklı olarak; bu
sorunun yanıtı için, başlangıçta kullandığımız ka-radeliklerin
özelliklerini listeleyen bir belgeyle birlikte, iyi bir 'yörünge
mühendisi'ne başvurmak lazım. Ama hadi ondan vazgeçelim ve
Güneş'i (yaklaşık) sabit tutup, Dünya'yı onun etrafında
dolaştıralım. Bu durumda, karadelikleri de kaldırıp atabiliriz. Peki, bir
önceki durumdaki kuzey ve güney yönlerinin hâlâ geçerli olması için,
Dünya'yı yörüngesinde hangi yönde dolaştıracağız? Demin kuzeyden
bakıldığında Güneş Dünya'nın etrafında saatin tersi yönde dolaştığına
göre, şimdi de Dünya'nın, aynı kuzeyden bakıldığında, Güneş etrafında
yine saatin tersi yönde dolaşması gerekir; ki, kuzeyle güneyi
belirlemekte kullanmış olduğumuz sağ el kuralı geçerliliğini
korusun. Peki, yörünge periyodu ne olsun? Bildiğimiz yıl... Gece
gündüz? Dünya kendi |
|||||||
|
|||||||
BİLİM ve TEKNİK 92 Eylül 2005 |
|||||||
|
|||||||
|
||||||
|
Not
Defteri |
|
||||
|
||||||
etrafında dönmüyorsa eğer, yani
günün uzunluğu sonsuzsa: 6 ay gece olur, 6 ay da gündüz. Gece-gündüz
döngüsü bir yıl sürer: fazla uzun. Döndürelim, yılda bir tur: O zaman,
günü bir yıl olur. Hem de şöyle: Dünya bu sefer, Güneş'e hep aynı yüzünü
gösterir, ya da arkasını. Ay'ın bize yaptığı gibi: Hoş değil. İlginç ama:
Güneş'in etrafında yılda bir tur atan Dünya'nın; spini yoksa, günü
sonsuz, gece-gündüz döngüsü bir yıl... Bir yıl periyotlu bir spini varsa;
o zaman da günü bir yıl, gece-gündüz döngüsü sonsuz.
Birincisinde gece-gündüz döngüsü var, ikincisinde yok. O halde bu
ikincisi, yani Güneş'e hep aynı yüzü göstereni; atmosfer hareketleri
açısından; en başta irdelediğimiz, durağan Dünya'nın karşısında
durağan Güneş incelemesine eşdeğer. Yani, aynı durumu karadelik
kullanmaksızın elde etmenin bir yolu. Neyse:
Gece-gündüz?...
En iyisi; bildiğimiz mevcut
duruma benzer şekilde, Dünya Güneş'in etrafında yılda bir kez
dolanıyor, kendi etrafında da yılda 365 küsur kez dönüyor olsun.
Dönme hangi eksen etrafında? Bir önceki durumdaki doğu ve batı yönlerinin
hâlâ geçerli olması için, Dünya'nın kuzey-güney ekseni etrafında dönüyor
olması lazım. Hem de; sağ elin başparmağı kuzey yönüne doğru
dikleş-tirilmişken, diğer parmaklarının işaret ettiği yönde
dönmesi... Yani batıdan doğuya doğru; ki Güneş doğudan doğup batıdan
batsın. Yani kuzeyden bakıldığında, Dünya saatin tersi yönde
dönmeli, yörüngesinde dolaştığı gibi. Raslantı bu ya; her iki hareket
için de, kuzey yönü'yle ilintili olarak, sağ el kuralı geçerli. Böyle
olmayabilirdi tabii ve Dünya, kuzeyden bakıldığında, Güneş'in
etrafında saatin tersi yönde dolanırken, kendi etrafında saat yönünde
dönüyor olabilirdi; veya tersi. O zaman; Güneş şimdiki batıdan doğup,
şimdiki doğudan batardı. Ama o durumda da biz, doğuyla batıyı tersine
tanımlamış olurduk herhalde: Yüzümüzü kuzeye çevirdiğimizde sol kolumuzun
işaret ettiği yöne, batı yerine doğu, sağ kolumuzun işaret ettiği yöne de,
doğu yerine batı demiş olurduk. Neyse, dönelim atmosfer
hareketlerine...
Dikkat edilecek olursa, Dünya
için betimlemekte olduğumuz bu hareket düzeninde; spin ekseni,
Güneşin etrafındaki yörüngesinin, 'ek-liptik' de denilen düzlemine dik.
Halbuki aslında eğik... Dolayısıyla, gerçek durumla arada bir fark var ve
bu yüzden, incelediğimiz durumda mevsimler oluşamayacak. E, o zaman bir
önceki incelediğimiz; Güneş'in durağan bir Dünya'nın etrafında dolaştığı
durumla bunun arasında ne fark var? Ekvator yine en fazla ısınacak ve
gen-leşip yükselen hava kutuplara doğru akıp arada dibe dalarken,
ekvatorda kalan alçak basınç merkezi, komşu enlemlerden gelen yüzey
akıntılarının hücumuna uğrayacak?... Bir önceki şekilde
gördüğümüz konveksiyon hücrelerinin aynısı mı oluşur? Hayır: Çünkü, bu
yeni durumda spin var ve spinin, serbest uçan cisimler üzerinde etki
ettirdiği, yani hava hareketlerini etkileyen sanal bir 'Coriolis
kuvveti...' Ne menem şey o?
Biz yerde sabit dururken, Dünya
ile birlikte dönüyor olduğumuza göre, atmosferde
serbest |
uçuş halindeki havanın
hareketinin bize nasıl göründüğünü anlayabilmemiz için; bizim gibi
yere çakılı olup, Dünya ile birlikte dönen bir koordinat sistemine
başvurmamız gerekir. Başlangıcı Dünya'nın merkezinde, z ekseni kuzey
yönünde olsun. Sistem bu eksen etrafında, Dünya'nın sabit açısal
hızıyla (w) dönmektedir. Yeryüzündeki herhangi bir konumdan (r)
baktığımızda, bize göre sabit bir hızla (v) hareket etmekte olan bir cisim
veya molekül, gerçekte sahip olduğu yerçekimi ivmesine ek olarak,
yine bize göre, hayali iki ivme bileşenine daha sahipmiş gibi
görünür. Bunlardan birincisi, hayli tanışık olduğumuz ve bulunduğumuz
enlemin düzleminde yatıyor olup dönme ekseninden dışarıya doğru bakan
merkezkaç ivmesi (wxrxw), diğeri ise pek tanışık olmadığımız Coriolis
ivmesidir (vxw). Bu ikinci bileşenin kaynağına atfedilen hayali
kuvvete 'Coriolis kuvveti' denir. Coriolis kuvveti nedeniyle,
bize göre v hızıyla serbest hareket halindeki her cisim, v'nin işaret
ettiği rotadan sapar; kuzey yarımkürede sağa, güneyde sola... Bunu
görebilmek için; yeryüzünün çeşitli noktalarında durduğumuzu varsayarak,
değişik yönlerde v hızları alıp, vxw'nin o noktadaki yeryüzüne teğet olan
bileşenlerine bakmak yeterlidir. Şimdi bu verilerin ışığında, hızlı bir
özet: Yarımkürelerde-ki akımlar birbirinin ayna simetriği olduğundan,
sadece kuzey yarımküre için... |
ci konveksiyon hücresinin (Hadley
hücresi) kapanmasını sağlayacaktır. Kuzeye yönelen yüzey akımıysa,
yine kuzeye doğru yoluna devam etmekte olan üst katmandaki akımla
birlikte, ikinci bir hücre oluşturur. Bu ikinci hücre, 60°
enlemi civarında, daha soğuk olan kuzey cephesiyle buluşur.
Hücreler arasındaki sıcaklık farkları, yükseklerde Jet Stream gibi hava
akımlarını oluşturur. Yüksek ya da yüzeysel, tüm hava akımları, Coriolis
kuvvetinin etkisiyle hep, rotalarından sağa doğru sapmaktadırlar.
Dolayısıyla, sıcak yüzey rüzgarlarından, kuzeye doğru esenler sağa,
yani doğuya; güneye doğru esenlerse, yine sağa, yani batıya doğru saparak,
sırasıyla; kuzeydoğu ve güneybatı rüzgarlarını oluşturur. 30° enlemi
civarında dalan ve 'tropik altı' ('sub-tropik) yüksek basınç kuşağını
oluşturan havanın, haftalar boyunca hız kazanamadığı olur. Eski
İspanyol denizci-fetihçiler bu durumu bildiklerinden, sözkonusu
enleme 'At Dönencesi' derlerdi. Çünkü buralarda rüzgarsız
yakalandıklarında, rüzgarın tekrar ne zaman eseceğini
kes-tiremediklerinden ve gemideki suyu paylaşmak istemediklerinden,
atlarını denize dökerlerdi. Ayrıca, sıkışırken ısınan havadaki nem oranı
görece azaldığından, bu enlem kuşağı pek fazla yağış almaz.
Nitekim, Sahra gibi büyük çöller bu enlem civarına denk gelmektedir. Öte
yandan, kuzey yarımküredeki herhangi bir yüksek basınç merkezinden
(antisiklon) dışarıya doğru dağılan hava, merkezden uzaklaşırken hep sağa
doğru saparak, saat yönünde ıraksayan bir anafor oluşturur. Tersine,
bir alçak basınç merkezine (siklon) doğru akan havaysa, merkeze doğru
yaklaşırken, keza hep sağa doğru sapmakta ve saat yönünde yakınsayan
bir anafora yol açmaktadır. Tıpkı, kuzey yarımkürede boşalmakta olan bir
lavabodaki suyun, delikten aşağı giderken oluşturduğu anafordaki
gibi. En güçlü anaforlar, Coriolis ivmesinin tümüyle yere paralel
olduğu kutupta, kutuplarda yer alır. |
||||
Ekvatorda ısınan hava yükselip,
kuzey kutbuna doğru yönelir. Soğuyup ağırlaşmakta, yerçekiminin
etkisiyle alçalmaktadır. Öte yandan, boylamlar birbirine
yaklaştığından sıkışır ve 30° enlemi civarında, kısmen dalıp, kısmen
de yoluna devam eder. Dalan kısım yere çarptığında, iki kısma ayrılır.
Güneye yönelen kütle, ekvator civarındaki alçak basınç şeridine
akacak ve birin- |
||||||
Yüzeysel hava akımları tabii,
topografyanın sunduğu girinti ve çıkıntılardan, sürtünme
kuvvetlerinden ve okyanuslarla karaların sıcaklıkları arasındaki
farklardan da etkilenirler. Diğer yandan, okyanus sularını kendi
doğrultularında harekete zorlarlar. Örneğin Gulf Stream. Bir de spin
ekseninin, aslında yörünge düzlemine dik olmayıp, 23,5° eğik olmasından
kaynaklanan mevsimler var. Bunlar, İşleri biraz daha
karma-şıkiaştırıyor.
Bunlar altatmosferde yer alan
bazı fiziksel olaylar. Ama iklimin belirlenmesinde kimyasal olayların da
rolü var... |
||||||
Yakınsama
Iraksama
Kuzey yarımkürede anaforlar |
||||||
|
||||||
Eylül 2005 93 BİLİM ve TEKNİK |
||||||
|
||||||