Jüpiter
Jüpiter, öteki tüm gezegenlerin toplam kütlesinin 2,5 katında kütleye sahip. Dolayısıyla
da sistemin en büyük gezegeni. Gezegenin iç yapısı küçük, kayalık bir çekirdek ve
bunu saran metalik hidrojenden oluşuyor. İç mantonun etrafındaki dış manto, sıvı
halde hidrojen ve helyum içeriyor.
Dış mantoyu saran gaz katmanı, yine büyük oranda hidrojenden oluşuyor ve atmosfer
olarak adlandırılıyor. Jüpiter, bu haliyle, Güneş’inkine benzer bir bileşime sahip.
9 saat 55 dakika süren dönüşü, gezegenin atmosferinde güçlü fırtınalara yol açar.
Bunların en ünlüsü olan Büyük Kırmızı Leke, yaklaşık Dünya çapında ve yüzyıllardır
sürüyor.
Jüpiter, çok güçlü bir manyetik alana sahip. Öyle ki, bu alanın gücü, Dünya’nınkinin
yaklaşık 20.000 katı. Güneş’ten gelen elektrik yüklü parçacıklar, bu manyetik alanda
yakalanarak Jüpiter’in kutuplarında kutup ışıklarına yol açıyor.
Satürn’ünki gibi belirgin olmasa da Jüpiter’in de bir halka sistemi var. Halkaların,
gezegenin uydularına çarpan göktaşlarının neden olduğu enkazdan oluştuğu sanılıyor.
Jüpiter’in dört büyük uydusu, “Galileo uyduları” olarak adlandırılıyor. Bu uyduların
en büyüğü Ganymede, aynı zamanda Güneş sisteminin de en büyük uydusu. Öyle ki, Merkür’den
bile daha büyük. Galileo uydularıyla birlikte, gezegenin bilinen 63 uydusu var.
Bu uyduların çoğunun gezegen tarafından yakalanmış küçük gezegenler yani asteroitler
oldukları düşünülüyor.
Jüpiter’e en yakın olan uydu Io, Güneş Sistemi’nde volkanik bakımdan en etkin gökcismi.
Bunun nedeni, Jüpiter’in yarattığı gel-git etkisi. Bu etki o kadar güçlü ki, neden
olduğu hareketler uydunun ısınmasına yol açıyor. Uydunun yüzeyi, kabuğun altından
gelen lavlar nedeniyle sürekli yenileniyor. Yanardağlardan püsküren kükürtlü lavlar
nedeniyle sarı-turuncu tonlarında görünen Io, tıpkı bir pizzayı andırıyor.
Europa, katı bir yüzeye sahip olsa da, Güneş sistemindeki çoğu uydunun tersine düzgün
bir yüzeye sahip. Yüzeyinde neredeyse hiç krater yok. Bu da, uydunun yüzeyinin sürekli
yenilendiğini düşündürüyor. Yüzeyde, kraterler yerine uzun çatlaklar bulunuyor.
Uydunun yüzeyini yaklaşık 5 km kalınlıkta bir buz katmanı kaplıyor. Bunun altındaysa,
50 km, belki de daha derin su kütlesinin bulunduğu sanılıyor.
Ganymede, Güneş sisteminin en büyük uydusu. Europa’dakilere pek benzemese de bu
uydunun yüzeyinde de açık tonlu izler var. Bu izler uzun ve geniş. Büyük olasılıkla
kabuğun hareketlerinden kaynaklanıyor. Yüzeyde göktaşı çarpması sonucu oluşmuş kraterler
var. Ancak bu kraterler sanki bir buza sert bir cisimle vurulmuş gibi görünüyor.
Bu da kabuğun kayayla birlikte önemli miktarda buzdan oluştuğunu gösteriyor. Uydunun
kabuğunu altındaysa kalın bir su buzu katmanı bulunuyor.
Callisto, yapısı bakımından Ganymede’e benziyor. Ancak, uydunun yüzeyinin çok eskiden
şekillendiği belli. Çünkü Callisto, Güneş Sistemindeki en kraterli gökcismi. Bu
da onun en eski yüzeye sahip olduğunu gösteriyor. Jüpiter’e uzak oluşu, onun hızlı
soğumasındaki en büyük etkenlerden biri.
Satürn
Güneş sisteminin ikinci büyük gezegeni olan Satürn’ün yapısı Jüpiter’inkine benzerlik
gösterse de, kaya ve buzdan oluşan çekirdeği onunkine göre daha küçük. İç mantonun
dışındaki sıvı hidrojen dış manto, gaz halindeki atmosferin içine karışarak kayboluyor.
Satürn’deki bulutlar da Jüpiter’inkine benzer yapıda; ancak, bunlar üzerlerindeki
pus katmanınca gizleniyor.
Satürn’ün ilginç özelliklerinden biri, yoğunluğunun düşük olması. Bu, büyük oranda
gazdan oluşan bir gezegen için çok da beklenmedik bir durum değil. Onu öteki gezegenlerden
ayıran öteki gezegenlerin hiçbirinin yoğunluğunun yeryüzündeki suyunkinden düşük
olmayışı. Ancak, bu durumuna karşın, Satürn kadar büyük ki, kütlesi Dünya’nınkinin
yaklaşık 750 katı kadar.
Satürn, gezegenler arasında halkası çok belirgin olan tek gezegen. Halkalar, büyük
oranda buz tanelerinden oluşuyor. Halkaları oluşturan parçaların büyüklüğü, bir
toz tanesinden birkaç metre çaplı parçalara kadar değişiyor.
Satürn’ün halkaları çok geniş bir bandı andırıyor. Bu bandın genişliği 250.000 km’yi
aşarken, kalınlığı çok az; 1 km’nin altında. Satürn’ün halkaları, gözle göremeyeceğimiz
kadar küçük toz parçalarından kaya parçalarına kadar değişen büyüklükte göktaşlarından
oluşuyor. Bu parçaların çoğunun çapları 1 cm ile 5 metre arasında değişiyor. Halkaların
içinde çapları birkaç kilometreyi bulanlar da var. Bunlar, genelde uydu olarak nitelendiriliyor.
Halkaları oluşturan madde, çok büyük oranda buz parçalarından, yani sudan oluşuyor.
Parçacıkların geri kalanıysa kayasal maddelerden oluşuyor. Eğer halkaları oluşturan
bütün maddeyi bir araya toplayabilseydik, oluşacak cismin çapı asteroitlerin bazılarından
daha küçük, sadece 100 km civarında olurdu.
Satürn'ün uydusu Titan, Güneş Sistemi’ndeki ikinci en büyük uydu. Titan da, Ganymede
gibi Merkür’den biraz daha büyük. Titan’ın büyük oranda azottan oluşan kalın atmosferinin,
Dünya’nın ilk zamanlarındaki atmosferine benzediği düşünülüyor. Güneş sistemindeki
öteki uyduların hiçbirinde böylesine kalın bir atmosfer bulunmuyor.
Satürn’ün öteki uyduların bir bölümü, Jüpiter’in Galileo uyduları gibi buzlu yapıda.
Geriye kalanıysa kayalık görünümde. Günümüze kadar keşfedilen uyduların sayısı 18.
Uranüs
Uranüs, katı bir çekirdeği saran, donmuş ve gaz halindeki maddelerden oluşur. Atmosferi
büyük oranda hidrojen, daha az miktarda helyum içerir. Atmosferinde az miktarda
bulunan metan, gezegene mavi-yeşil rengini verir. Bulutların üst katmanlarındaki
sıcaklık, -210C’ye kadar düşer.
Uranüs, yörünge düzleminin dönme eksenine dik olmasıyla, öteki gezegenlerden ayrılıyor.
Bu da gezegenin bir zamanlar büyük bir gökcismiyle çarpışmasının bir sonucu olabilir.
Benzer şekilde, öteki gezegenlerin manyetik kutupları da coğrafi kutuplara yakındır.
Ancak, Uranüs’ünkiler 60 derece uzaktadır.
Uranüs’ün halka sistemi, koyu tonlu kaya parçaları ve tozdan oluştuğu için, uzaktan
belirgin olarak görülemez. Gezegenin halkalarından 11’i belirgindir. Halkalar, büyük
olasılıkla, bir zamanlar burada dolanmakta olan bir uydunun ya da uyduların parçalarından
oluşur.
Uranüs’ün uyduları, adlarını Güneş Sistemi’nin öteki uyduları gibi Yunan mitolojisinden
değil, Shakspeare’in karakterlerinden alıyorlar. Voyager uzay aracı bu gezegenin
yakınından geçmeden önce, bu uyduların 5’i biliniyordu. Oberon ve Titania, bu uyduların
en büyükleri. Sonra, Ariel, Umbriel ve Miranda geliyor.
5 büyük uydu arasında, gezegene en yakın olanı Miranda, ilginç bir şekle sahip.
Uydunun üzerinde, derin yarıklar bulunuyor. Bunun nedeni, bir zamanlar buzlu kabuğun
kısmen eriyerek altından yüzeye çıkan su olabilir.
Uranüs’ün bilindiği kadarıyla 27 uydusu var. Büyük olanlar buzlu yapıdayken, küçükler
asteroit benzeri yapıdalar. Küçük uyduları yeryüzünden görmek çok zor. Çünkü, çapları
birkaç kilometreyken, yüzeyleri yeni dökülmüş bir asfalttan daha koyu.
Neptün
Neptün’ün ilginç bir keşif öyküsü var. Gökbilimci William Herschel, 1781’de, gökyüzü
gözlemleri yaparken, önceleri kuyrukluyıldız olduğunu düşündüğü bir gökcismi keşfetti.
Yapılan gözlemler sonucunda, bu gökcisminin öteki gezegenler gibi yaklaşık dairesel
bir yörüngesinin olduğu hesaplandı ve kuyrukluyıldız olmadığı sonucuna varıldı.
Bu gezegen, Uranüs’ten başkası değildi. Dikkatli gözlemler sonucunda Uranüs’ün yörüngesindeki
hareketi sırasında keşfedilen küçük düzensizliklerin, yakınlarındaki bir başka gezegenin
kütleçekiminin etkisiyle olduğu düşünüldü. Nitekim, aramaların sonucunda, 1846’da,
Neptün keşfedildi. Uranüs’e etki eden gezegen Neptün olmalıydı. Böylece ilk kez,
gözlemlere değil, matematiksel hesaplara dayanılarak bir gezegenin varlığı keşfedilmiş
oldu.
Neptün de öteki gaz devleri gibi, küçük ve kayalık bir çekirdeği saran sıvı ve gaz
karışımından oluşuyor. Gezegenin mavi-yeşil atmosferinde, belirgin birkaç fırtına
sistemi dikkati çekiyor. Çapı Dünya’nınkine yakın olan Büyük Kara Leke, Küçük Kara
Leke bunların en belirgin olanları.
Neptün’ün bilinen 13 uydusu var. Neptün’ün en büyük uydusu olan Triton, -240 C
sıcaklığıyla, Güneş sisteminin bilinen en soğuk uydusu. Triton’u, Neptün’ün öteki
uydularından ayıran en belirgin özelliği, yörüngesinin çok eğik olması ve uydunun
bu yörüngede, öteki uyduların tersine hareket etmesi. Bu, onun baştan beri Neptün’ün
uydusu olmadığını gösteriyor. Başka bir deyişle Triton, büyük olasılıkla Neptün
tarafından sonradan yakalanmış. Uydu, kuyrukluyıldızların yer aldığı Kuiper Kuşağı’ndan
gelmiş olabilir. Bu ilginç özelliği yanında Triton, Neptün’ün öteki uydularının
yanında oldukça büyük kalıyor ve bu sayede bir atmosfere de sahip. Triton’un büyük
oranda azottan oluşan atmosferi, yüzeyde Dünya’nınkinin sadece 50 000’de biri kadar
basınç yaratabilecek kalınlıkta. Atmosfer, azotun yanında daha az miktarlarda metan
ve karbon monoksit içeriyor.