Güneş’in Oluşumu
Güneş Sistemi’nin oluşumu, bulutsuda maddenin yoğun olduğu bölgelerde, gazın ve
tozun kendi kütleçekiminin etkisiyle belli bölgelerde yoğunlaşmasıyla başladı.
Merkezde yoğunlaşan büyük miktarda madde Güneş’i oluşturmak üzere sıkışmaya başladı.
Sıkıştıkça basıncı ve sıcaklığı artan gaz bulutu sıcaklığın etkisiyle parlamaya
başladı.
Sıkışma daha da arttığında, yıldızın çekirdeği yaklaşık 15 milyon derece olan kritik
sıcaklığa ulaştı. Bu sırada hidrojen atomu çekirdekleri helyum atomu çekirdeklerine
dönüşmeye başladı. Bu aşamada Güneş, kendi enerjisini üretebilen dev bir termonükleer
reaktör haline geldi.
Güneş’in çekirdeğindeki tepkimelerin yarattığı ışınım, dışa doğru bir basınç yarattı
ve bu basınç büzülmeyi durdurdu. Böylece Güneş, ömrünün büyük bir bölümünü geçireceği
kararlı döneme girdi.
Yıldızımız, yaklaşık 4,5 milyar yıldır bu evreyi yaşıyor. Güneş kütlesindeki bir
yıldızın nükleer yakıtı, yaklaşık 10 milyar yıl süresince parlamasına yeter.
Güneş
Güneş sıradan bir yıldız. Ama bizim için önemi büyük. En başta, bizim yaşam kaynağımız.
Güneş, öteki yıldızlara göre bize çok yakın olduğu için, Güneş gözlemleri bize öteki
yıldızları anlamamız için ışık tutar.
Güneş, çok büyük oranda hidrojen, daha az miktarda helyum içerir. Daha ağır elementlerse
çok az miktarlarda bulunur. Güneş’teki enerji, çekirdeğindeki hidrojenin helyuma
dönüşmesi sonucunda ortaya çıkar.
Güneş, Güneş Sistemi’ndeki kütlenin % 99.86’sını içerir. Güneş’in iç yapısına bakacak
olursak, 6 katmandan oluştuğunu görebiliriz. Çekirdek, Işınım Bölgesi, Isıyayım
Bölgesi, Işıkküre, Renkküre ve Taç.
Çekirdek, Güneş’e enerjisini veren termonükleer tepkimelerin gerçekleştiği merkezdir.
Buradaki sıcaklık 15 milyon dereceyi bulur. Çekirdekte ortaya çıkan enerji, ışınım
bölgesinden ısıyayım bölgesine yaklaşık 170.000 yılda geçer. Çekirdekten kaynaklanan
yüksek enerjili gama ışınımı, ısıyayım bölgesinden geçtiğinde sıcaklığı 2 milyon
dereceye düşmüş olur. Bu bölgede ısı, kaynayan bir çorbadaki gibi, sıcak plazmanın
katmanın altından üstüne taşınmasıyla iletilir.
Işıkküre, Güneş’e baktığımızda gördüğümüz katman olduğu için, “Güneş’in yüzeyi”
olarak da bilinir. Öteki katmanlara göre çok ince olan ışıkküre yaklaşık 500 km
kalınlıktadır. Bu katmanın sıcaklığı 5500 derecedir.
Güneş’e, güneş filtresi takılmış bir teleskopla baktığımızda, bazen üzerinde lekeler
görürüz. Güneş’in görünen katmanı olan ışıkküredeki bu lekeler, yüzeyin öteki bölgelerine
göre biraz daha soğuk olduğu bölgelerdir. Bu bölgelerin soğuk olmasının nedeni,
buradaki gaz fışkırmalarıdır. Gazlar, Güneş yüzeyinden fışkırdığında yoğunlukları
düşer ve soğurlar. Bizde baktığımızda birkaç yüz derece daha soğuk olan bu bölgeleri
leke şeklinde görürüz.
Güneş parlamaları, gaz yapısında olan yüzeydeki sıcak gazların manyetik alanın da
etkisiyle püskürmesi sonucu oluşur. Işıkkürenin dışında yer alan renkküre ve uzaya
doğru milyonlarca kilometre uzanan taç katmanları, ancak Güneş tutulmaları sırasında
gözlenebilir. Işıkkürenin dışında, sıcaklık yüksekliğe bağlı olarak artar ve 2 milyon
derece gibi yüksek değerlere ulaşır.
SOHO ve TRACE gibi uydularla yapılan gözlemler yüzeydeki manyetik etkinliğin bundan
sorumlu olduğunu gösterdi.
Gezegenlerin Oluşumu
Güneş Sistemini oluşturan bireyler, bir bulutsunun çocuklarıdır. Ancak bu bulutsu,
ilkel evrende olduğu gibi yalnız hidrojen ve helyumdan oluşmuyordu. Ağır elementler
de içeriyordu. Gezegenler ve yeryüzündeki yaşamın oluşması bu sayede mümkün oldu.
Bu elementlerden demir ve ondan daha hafif olanları yıldızların içinde; demirden
ağır olanlarıysa süpernova patlamaları sırasında oluştu.
Gezegenler, merkezde oluşan Güneş’in çevresinde artakalan gaz ve tozdan meydana
geldi. Bu toz ve gaz bulutu, başlangıçta Güneş’in çevresinde dönen, bir disk biçimini
aldı.
İlkel Güneş Sistemi’nde, toz parçaları bir araya gelerek “kondrül” denen küçük göktaşlarını
oluşturdular. Kondrüller birbirleriyle ve çevrelerindeki toz parçalarıyla birleşerek
“kondrit” denen göktaşlarını oluşturdu. Günümüzdeki göktaşlarının büyük bölümü de
kondritlerdir. Kondritler birleşerek son aşamada “gezegencik” denen ilkel gezegenlere
dönüştüler. Gezegencikler oluştuğunda artık ortada fazla gaz ve toz kalmamıştı.
Sıcak ve küresek yapıda olan gezegenciklerin büyüklükleri Ay’ınkinden çok daha küçüktü.
Bir zamanlar gaz ve toz diskinin yer aldığı düzlemde çok sayıda gezegencik oluştu.
Gezegenciklerin çoğunun yörüngesi birbiriyle kesiştiğinden, zamanla birleşerek daha
büyük cisimleri oluşturdular. İlk gezegenciklerin oluşumundan sonra, yaklaşık 10
milyon yıllık bir süreçte, geriye kalan gezegencikler de “gezegen” denen bu büyük
kütleli gökcisimlerince yakalandı. Geriye, az sayıda gezegen ve belli yörüngelerde
dolanan göktaşları kaldı.
Gaz devlerinin oluşumu, kayasal gezegenlerinkine benzer olmakla birlikte, Güneş’e
uzaklıkları nedeniyle biraz daha farklı gelişti. Sistemi oluşturan bulutsunun iç
katmanları, Güneş’in yaydığı ısının ve ışınım basıncının etkisiyle gazlardan arındırılmıştı.
Soğuk olan dış bölgelerdeyse su ve katı halde bulunabilen gazlar buz halinde bulunuyordu.
Bu bölgelerde bulunan ve büyük oranda buz içeren gezegencikler, bir araya gelerek
dev gezegenlere dönüştüler. Bu gezegenler büyüklükleri ve güçlü kütleçekimleri sayesinde
çevrelerindeki gazı kendilerine çektiler. İşte bu nedenle dış bölgelerde bulunan
gezegenler büyük oranda gaz içerir.
Neptün’ün de ötesindeki soğuk bölgede kalan ve Güneş sistemini oluşturan diskten
artakalan maddenin bir bölümü Kuiper Kuşağı’nda bulunuyor. Bu kuşak, toplam kütlesi
yaklaşık Dünya kütlesi kadar olan çok sayıda gökcismini içeriyor. Plüton, Eris ve
kuyrukluyıldızlar gibi gökcisimleri de bu bölgede bulunuyor. Kuiper Kuşağı, Güneş’ten
30 ile 50 astronomi birimi arasında uzaklıkta yer alıyor. Kısa dönemli kuyrukluyıldızlar
bu bölgeden geliyor.
Daha da ötede, Güneş sistemini küresel olarak çevreleyen, Oort Bulutu yer alıyor.
Uzun dönemli kuyrukluyıldızlar, zamanlarının büyük bölümünü burada geçiriyorlar.