Felsefeye Giriş
Felsefe, bilgelik/bilgi sevgisidir. Yunanca "philosophia" kelimesinden gelir. İlk filozof olarak Thales kabul edilir ve felsefeyi M.Ö. 6. yüzyılda İyonya’da (Milet/Efes çevresi) "Arkhe nedir?" sorusuyla başlatmıştır. Bu soru, varlığın ilk öğesi, temelindeki ana unsuru arar. Felsefeden önce insanlar doğayı mitoloji ile açıklıyordu.
Bazı Düşünürlerin “Arkhe” Yanıtları:
- Thales: Su
- Anaximandros: Apeiron (sınırsız/belirsiz ilke)
- Anaximenes: Hava
- Herakleitos: Ateş (sürekli değişim)
- Empedokles: Su, hava, ateş, toprak (dört öğe)
- Pisagor (Pythagoras): Sayılar
- Demokritos: Atomlar
Felsefenin Tanımları
- Felsefe, düşünce üzerine düşünmektir.
- Felsefe, bilginin sınırlarını ve bilmediğini fark etme çabasıdır.
- Felsefe, bütüncül, sistemli ve tutarlı akıl yürütmedir.
- Felsefe, hayatı sorgulama ve anlamlandırma çabasıdır.
- Felsefe, varlığın ilkelerini ve nedenlerini araştırır.
- Felsefe, bütün bilimlerin anasıdır ama kendisi bir bilim değildir.
Felsefenin Özellikleri
- Öznel (Subjektif): Kişiden kişiye değişir.
- Akla Dayalı (Rasyonel): Mantıksal çıkarımları temel alır.
- Kümülatif: Yığılarak, birikerek ilerler.
- Eleştirel (Refleksif): Mevcut bilgiyi ve düşünceyi sorgular.
- Evrensel: Konuları tüm insanlığı ilgilendirir.
- Sistemli ve Tutarlı: Kendi içinde çelişki barındırmaz.
- Tümel (Bütünsel): Varlığı bir bütün olarak ele alır.
- Sorular Cevaplardan Önemlidir: Amaç, kesin yanıtlara ulaşmaktan çok, doğru soruları sormak ve düşünmektir.
Felsefe ile İlgili Temel Kavramlar
- Metafizik: Fizik ötesi, ispatlanamayan konular (Örn: Ruh, Tanrı).
- Dogma: İnanca dayalı, sorgulanmadan onaylanan bilgiler.
- Tutarlılık: Düşüncelerin kendi içinde çelişki taşımaması.
- Kümülatif: Yığılan, biriken bilgi.
- Apriori: Doğuştan gelen, deneyim öncesi bilgi.
- Aposteriori: Deneyimle, sonradan kazanılan bilgi.
- Ontoloji: Varlık felsefesi.
- Epistemoloji: Bilgi felsefesi.
- Etik: Ahlak felsefesi.
- Estetik: Sanat ve güzellik felsefesi.
- Arkhe: Varlığın ana maddesi, ilk neden.
- Determinizm: Her olayın bir nedeni olduğu ve bu nedenlerin zorunlu olarak belirli sonuçları doğurduğu görüşü.
- Rasyonalizm: Doğru bilginin kaynağının akıl olduğunu savunan görüş.
- Empirizm: Doğru bilginin kaynağının deneyim ve duyu verileri olduğunu savunan görüş.
- Septisizm (Şüphecilik): Kesin ve genel geçer bilginin mümkün olmadığını savunan görüş.
- Rölativizm (Görelilik): Bilginin kişiden kişiye değiştiğini savunan görüş.
Bilgi Felsefesi: Epistemoloji
Bilgi felsefesi, bilginin doğası, kaynağı, kapsamı ve sınırları ile ilgilenir. Temel sorusu "Doğru bilgi mümkün müdür?" üzerinedir. Bilgiyi, "Süje + Obje + Akt" formülüyle açıklar.
- Süje (Özne): Bilen, algılayan, düşünen varlık (insan).
- Obje (Nesne): Bilinen, algılanan, düşünülen şey.
- Akt (Bağ): Özne ile nesne arasında kurulan, bilginin oluşmasını sağlayan ilişki.
Epistemoloji, bilginin nasıl oluştuğunu, neyin bilgi sayılıp sayılamayacağını ve bilginin doğruluğunun ölçütlerini araştırır.
Bilgi Türleri Karşılaştırması
Farklı bilgi türleri, kaynakları, yöntemleri ve özellikleri bakımından birbirinden ayrılır.
- Gündelik (Ampirik) Bilgi: Tecrübeye dayalıdır, özneldir, kesin değildir, pratiktir, sistemsizdir. (Örn: Atasözleri)
- Teknik Bilgi: Bilimsel bilginin pratiğe dökülmüş halidir, araç-gereç yapımına dayanır, nesneldir, pratiktir, evrenseldir. (Örn: Telefon yapımı)
- Bilimsel Bilgi: Akıl ve deneye dayalıdır, nesneldir, kesindir, olgusaldır, kümülatif olarak ilerler. (Örn: Fizik yasaları)
- Sanat Bilgisi: Yaratıcılığa ve duyguya dayanır, özneldir, kesin değildir. (Örn: Bir resim tablosu)
- Dinsel Bilgi: İnanca dayalıdır (dogmatiktir), özneldir, kesin değildir, olgusal değildir. (Örn: İbadetler)
- Felsefi Bilgi: Akla dayalıdır, özneldir, eleştireldir, kümülatif ve tümeldir.
Doğru Bilgiye Ulaşmak Mümkün Müdür?
Bu soru, bilgi felsefesinin temel problemidir ve iki ana görüş etrafında şekillenir:
1. Mümkün Değildir (Septisizm - Şüphecilik)
Bu görüşe göre kesin, genel-geçer ve mutlak doğru bilgiye ulaşmak imkânsızdır. Bilgi, kişiden kişiye ve durumdan duruma değişir (Rölativizm). Bu yüzden her bilgiden şüphe duyulmalıdır. Şüphe, bir amaçtır. Temsilcileri Sofistler'dir (Protagoras, Gorgias).
- Protagoras: "İnsan her şeyin ölçüsüdür."
- Gorgias: "Hiçbir şey yoktur, olsa da bilemeyiz, bilsek de aktaramayız."
2. Mümkündür (Dogmatizm)
Bu görüşe göre insan, doğru ve kesin bilgiye ulaşabilir. Ancak bu bilginin kaynağı konusunda farklı yaklaşımlar vardır. Rasyonalizm, Empirizm, Kritisizm gibi akımlar bu başlık altında yer alır.
Rasyonalizm (Akılcılık)
Doğru bilginin kaynağının akıl olduğunu savunan felsefi görüştür. Bilginin doğuştan (apriori) zihinde var olduğunu ve deneyimin bu bilgileri sadece hatırlattığını ileri sürer.
Önemli Temsilcileri:
- Sokrates: "Sorgulanmamış yaşam, yaşamaya değmez." Bilginin doğuştan zihinde olduğunu ve "maiotik" (doğurtma) yöntemiyle ortaya çıkarılabileceğini savunur.
- Platon: İdealar Kuramı ile bilinir. Asıl gerçekliğin duyularla algılanan "fenomenler dünyası" değil, akılla kavranan "idealar dünyası" olduğunu söyler.
- Aristoteles: Bilginin kaynağının yine akıl olduğunu ancak ideaların nesnelerden ayrı bir dünyada değil, nesnelerin özünde bulunduğunu savunur. Mantığın kurucusudur.
- Descartes: "Düşünüyorum, öyleyse varım." (Cogito, ergo sum). Metodik şüpheyi kullanarak her şeyden şüphe etse de şüphe ettiğinden şüphe edemeyeceğini, bunun da aklın kesin bir bilgisi olduğunu belirtir.
Empirizm (Deneycilik)
Rasyonalizmin aksine, doğru bilginin kaynağının duyu ve deneyimler olduğunu savunan felsefi görüştür. Bu görüşe göre insan zihni doğuşta boş bir levha (tabula rasa) gibidir ve tüm bilgiler sonradan (aposteriori) deneyimler yoluyla bu levhaya yazılır.
Önemli Temsilcileri:
- John Locke: "Tabula rasa" kavramını ortaya atmıştır. İnsan zihninde doğuştan gelen hiçbir bilgi olmadığını, tüm fikirlerin dış dünyadan gelen duyumlar ve zihnin kendi içsel deneyimleri (refleksiyon) sonucu oluştuğunu savunur.
- David Hume: Empirizmi en radikal noktasına taşımıştır. Zihnimizdeki her şeyin "izlenimler" (canlı duyumlar) ve "fikirler" (izlenimlerin soluk kopyaları) olduğunu belirtir. Nedensellik ilkesinin bile sadece bir alışkanlık olduğunu iddia eder.
Kritisizm ve Diğer Bilgi Akımları
Kritisizm (Eleştirel Felsefe)
Immanuel Kant tarafından geliştirilen bu akım, Rasyonalizm ve Empirizmi sentezler. Kant'a göre bilgi ne tek başına akıldan ne de tek başına deneyden gelir; bilgi, deneyimin akıl tarafından işlenmesiyle oluşur. "Algısız kavramlar boş, kavramsız algılar kördür." sözüyle bu durumu özetler. Akıl, deneyden gelen ham verileri doğuştan getirdiği kategorilere (zaman, mekan, nedensellik vb.) göre düzenleyerek bilgiyi oluşturur.
Diğer Akımlar:
- Entüisyonizm (Sezgicilik): Doğru bilginin kaynağının sezgi olduğunu savunur (Bergson, Gazali).
- Pozitivizm (Olguculuk): Doğru bilginin sadece gözlemlenebilir ve denenebilir olgulara dayanan bilimsel bilgi olduğunu savunur (Auguste Comte).
- Analitik Felsefe: Felsefenin görevinin dilin mantıksal analizi olduğunu savunur (Wittgenstein).
- Pragmatizm (Faydacılık): Bir bilginin doğruluğunun ölçütünün sağladığı fayda ve pratik sonuçlar olduğunu savunur (William James, John Dewey).
- Fenomenoloji (Görüngübilim): Varlığın özüne ulaşmak için "paranteze alma" yöntemiyle önyargılardan arınmak gerektiğini savunur (Edmund Husserl).
Ahlak Felsefesi (Etik)
Etik, insan eylemlerini ve bu eylemlerin temelindeki ilkeleri, değerleri ve kavramları sorgulayan felsefe dalıdır. "İyi nedir?", "Doğru eylem nedir?", "Evrensel bir ahlak yasası var mıdır?" gibi soruları inceler.
Temel Kavramlar:
- İyi: Ahlaken yapılması doğru ve arzu edilen şey.
- Kötü: Ahlaken yapılması yanlış ve kaçınılması gereken şey.
- Özgürlük: Bireyin baskı altında olmadan kendi iradesiyle seçim yapabilmesi. Ahlakın ön koşuludur.
- Sorumluluk: Bireyin özgür iradesiyle yaptığı eylemlerin sonuçlarını üstlenmesi.
- Vicdan: Bireyin kendi eylemlerini ahlaki açıdan yargılamasını sağlayan içsel mekanizma, iç ses.
- Erdem: İyiyi isteme ve sürekli olarak iyiye yönelme eğilimi.
- Ahlaki Yasa (Norm): Bireylerin nasıl davranması gerektiğini belirleyen kurallar bütünü.
Özgürlük Problemi: İnsan Eylemlerinde Özgür müdür?
Ahlakın temel varsayımlarından biri olan irade özgürlüğü, felsefede farklı açılardan ele alınmıştır.
Yaklaşımlar:
- Determinizm: Evrendeki her olayın bir nedeni vardır ve aynı nedenler aynı sonuçları doğurur. Bu yasa insan iradesi için de geçerlidir. Dolayısıyla insan, eylemlerinde özgür değildir; kararları ve eylemleri içsel ve dışsal nedenler tarafından belirlenmiştir. Kaderci bir anlayışa yakındır.
- İndeterminizm: Determinizmin tam tersidir. İnsanın kararlarını belirleyen hiçbir neden olmadığını, bireyin tamamen özgür olduğunu savunur. İnsan, her durumda farklı bir seçim yapabilir.
- Otodeterminizm (Ahlaki Özerklik): Özgürlüğü, insanın kendi aklını ve kişiliğini geliştirerek kendi yasalarını koyması olarak görür. İnsan ne tam olarak belirlenmiş ne de tamamen nedensizdir. Birey, kendini geliştirdiği ölçüde özgürleşir.
- Fatalizm (Kadercilik): Her şeyin önceden doğaüstü bir güç tarafından belirlendiğini ve insanın bu yazgıyı değiştiremeyeceğini savunur.
Evrensel Bir Ahlak Yasası Var Mıdır?
Tüm insanlar için geçerli, ortak ahlaki ilkelerin olup olmadığı felsefenin en temel tartışmalarından biridir.
1. YOKTUR Diyenler (Öznelci Görüşler)
Ahlaki değerlerin bireye, topluma veya çağa göre değiştiğini savunurlar.
- Hedonizm (Hazcılık): Eylemin ahlaki değerini sağladığı hazza bağlar. Haz kişiden kişiye değiştiği için evrensel bir yasa olamaz. (Aristippos)
- Pragmatizm (Faydacılık): Eylemin değerini sağladığı faydaya bağlar. Fayda da görelidir. (William James)
- Egoizm (Bencillik): Herkesin kendi çıkarını düşündüğünü, bu yüzden ortak bir ahlakın olamayacağını savunur. (Thomas Hobbes)
- Anarşizm: Her türlü kuralı ve otoriteyi reddeder, dolayısıyla evrensel bir ahlak yasasını da reddeder.
2. VARDIR Diyenler (Nesnelci Görüşler)
Ahlaki değerlerin bireyden ve toplumdan bağımsız, nesnel bir temeli olduğunu savunurlar.
- Sokrates: Bilginin erdem olduğunu, kimsenin bilerek kötülük yapmayacağını savunur.
- Platon: Ahlakın temelini "İyi ideası"na dayandırır.
- Aristoteles: Ahlakı "altın orta"yı bulmak olarak tanımlar.
- Kant (Ödev Ahlakı): Evrensel ahlak yasasının temelini "ödev" ve "iyi niyet" kavramlarına dayandırır. Bir eylem, sonuçlarına göre değil, "koşulsuz buyruk"a (kategorik imperatif) uygun olarak, sadece ödev olduğu için yapılıyorsa ahlakidir.
Varlık Felsefesi (Ontoloji)
Ontoloji, genel olarak "varlık" problemini ele alan felsefe dalıdır. "Varlık nedir?", "Varlık var mıdır?", "Varlığın doğası, türleri ve temel ilkeleri nelerdir?" gibi temel soruları sorar.
Varlık Türleri:
- Gerçek (Reel) Varlık: İnsan zihninden bağımsız olarak, dış dünyada var olan, zaman ve mekan içinde yer alan somut varlıklardır. (Örn: Masa, ağaç, insan)
- Düşünsel (İdeal) Varlık: İnsan zihninde var olan, zaman ve mekanın dışında, soyut ve kavramsal varlıklardır. (Örn: Sayılar, geometrik şekiller, adalet kavramı)
Metafizik ve Ontoloji İlişkisi:
Metafizik, fizik ötesi anlamına gelir ve duyusal olarak kanıtlanamayan konuları (Tanrı, ruh, ölümsüzlük) inceler. Ontoloji ise hem duyusal hem de düşünsel varlığı konu edindiği için metafiziği de kapsayan daha geniş bir alandır.
Varlığın Niceliği ve Niteliği Sorunları
Varlığın Niceliği (Sayısı) Problemi
Varlığın temelinde kaç tane töz (cevher) olduğu sorusudur.
- Monizm (Tekçilik): Varlığın tek bir temel unsurdan (madde, idea, ruh vb.) oluştuğunu savunur. (Örn: Thales-Su, Hegel-Geist)
- Düalizm (İkicilik): Varlığın birbirine indirgenemeyen iki temel tözden (madde ve ruh) oluştuğunu savunur. (Örn: Descartes)
- Plüralizm (Çokçuluk): Varlığın ikiden fazla temel unsurdan oluştuğunu savunur. (Örn: Empedokles-Toprak, hava, su, ateş)
Varlığın Niteliği (Ne Olduğu) Problemi
Varlığın ne türden bir şey olduğu sorusudur.
- Oluşçuluk: Varlığın sürekli bir değişim ve oluş süreci içinde olduğunu savunur. (Herakleitos)
- İdealizm: Varlığın temelinde düşünce, idea veya ruh olduğunu savunur. (Platon, Hegel)
- Materyalizm: Varlığın temelinde madde olduğunu, düşüncenin de maddenin bir ürünü olduğunu savunur. (Demokritos, Marx)
- Fenomenoloji: Varlığın, bilincin algıladığı "fenomenlerin (özlerin)" kendisi olduğunu savunur. (Husserl)
Çağdaş Varlık Görüşleri
20. yüzyılda ortaya çıkan ve klasik varlık felsefesinden farklılaşan yaklaşımlardır.
- Yeni Ontoloji: Nicolai Hartmann tarafından temsil edilir. Varlığı katmanlı bir yapı (inorganik, organik, bilinç, tinsel) olarak ele alır ve her katmanın kendine özgü yasaları olduğunu savunur.
- Pragmatizm (Faydacılık): Varlığı ve bilgiyi, pratik hayattaki sonuçları ve sağladığı fayda açısından değerlendirir. Varlık, soyut bir kavram değil, eylemlerimize yön veren bir araçtır. (W. James, J. Dewey)
- Egzistansiyalizm (Varoluşçuluk): "Varoluş özden önce gelir" ilkesini temel alır. Bu görüşe göre insan, önce dünyaya gelir (var olur), daha sonra kendi seçimleri ve eylemleriyle kendi özünü, kimliğini ve anlamını yaratır. İnsan, özgürlüğe "mahkum" edilmiştir ve kendi varoluşundan tamamen sorumludur. (J.P. Sartre, Kierkegaard)
Sanat Felsefesi ve Estetik
Estetik, hem doğadaki hem de sanattaki güzelliği konu alan daha geniş bir felsefe alanıdır. Sanat Felsefesi ise sadece sanat eserlerindeki güzelliği, sanatın anlamını ve sanatçının yaratım sürecini inceler. Dolayısıyla sanat felsefesi, estetiğin bir alt dalıdır.
Sanat ve Zanaat Arasındaki Farklar
| Özellik |
Sanat |
Zanaat |
| Amaç |
Estetik haz, duygu yaratma |
Fayda, maddi kazanç |
| Değer |
Tek, biricik, özgün |
Seri üretilebilir, tekrarlanabilir |
| Temel İlke |
Yaratıcılık, hayal gücü |
Beceri, ustalık |
| Örnek |
Resim, heykel, müzik |
Ayakkabıcılık, mobilyacılık |
Sanatı Açıklayan Temel Kuramlar
Sanatın ne olduğunu ve amacını açıklamaya yönelik çeşitli felsefi kuramlar geliştirilmiştir.
- Taklit Olarak Sanat (Mimesis): Bu kurama göre sanatçı, doğayı veya ideal olanı taklit eder. Sanat eserinin değeri, taklit ettiği şeyi ne kadar başarılı yansıttığına bağlıdır. Platon, sanatı "ideaların bir kopyası olan fenomenlerin kopyası" olarak gördüğü için değersiz bulur. Aristoteles ise sanatın sadece taklit olmadığını, aynı zamanda doğadaki eksikliği tamamladığını ve idealize ettiğini düşünür.
- Yaratma Olarak Sanat: Bu görüşe göre sanatçı, doğayı taklit etmek yerine, hayal gücünü ve yaratıcılığını kullanarak tamamen yeni ve özgün bir dünya yaratır. Sanat, sanatçının iç dünyasının bir dışavurumudur. Bu kuramın en önemli temsilcisi Benedetto Croce'dir.
- Oyun Olarak Sanat: Bu kurama göre sanat, insanın pratik kaygılardan (fayda, geçim vb.) uzaklaşarak özgürce kendini ifade ettiği bir oyun alanıdır. Tıpkı oyun gibi, sanat da insanı gündelik hayatın sıkıntılarından kurtarır ve ona haz verir. Bu görüşün öncüsü Friedrich Schiller'dir.
Din Felsefesi
Din felsefesi, dinin temel iddialarını, kavramlarını ve pratiklerini felsefi bir bakış açısıyla, yani akla dayalı, sorgulayıcı ve tutarlı bir şekilde ele alır. Teolojiden (ilahiyat) farkı, belirli bir dini savunmak yerine, din olgusunun kendisini rasyonel olarak incelemesidir.
Tanrı'nın Varlığına İlişkin Temel Görüşler:
- Teizm: Evreni yaratan ve yöneten, sonsuz güç ve bilgi sahibi bir Tanrı'nın varlığını kabul eden görüştür. (Yahudilik, Hristiyanlık, İslam)
- Deizm: Tanrı'nın evreni yarattığını ancak sonrasında evrene müdahale etmediğini (vahiy, peygamber göndermediğini) savunan görüştür.
- Panteizm: Tanrı ile evrenin bir ve aynı olduğunu, her şeyin Tanrı olduğunu savunan görüştür. (Spinoza)
- Panenteizm: Evrenin Tanrı'nın bir parçası olduğunu ancak Tanrı'nın evrenden daha büyük ve aşkın olduğunu savunan görüştür. (Vahdet-i Vücud)
- Ateizm: Tanrı'nın varlığını reddeden görüştür.
- Agnostisizm (Bilinemezcilik): Tanrı'nın varlığının veya yokluğunun bilinemeyeceğini savunan görüştür.
Siyaset Felsefesi
Siyaset felsefesi; devlet, yönetim, iktidar, egemenlik, meşruiyet, adalet, hak ve özgürlük gibi konuları felsefi bir bakış açısıyla inceler. İdeal bir toplumsal düzenin nasıl olması gerektiğini sorgular.
Temel Kavramlar:
- Devlet: Belirli bir toprak parçası üzerinde egemenliğe sahip olan ve toplumun genelini yöneten siyasi organizasyon.
- İktidar: Yönetme gücü, başkalarını itaate zorlama yeteneği.
- Egemenlik: İktidarın en üstün ve mutlak gücü elinde bulundurması.
- Meşruiyet: İktidarın yasalara ve halkın rızasına dayanması, yönetme hakkının toplum tarafından tanınması.
- Bürokrasi: Devlet işlerini yürüten, hiyerarşik bir yapıya sahip memurlar topluluğu.
- Sivil Toplum: Bireylerin devlet dışında, kendi hak ve çıkarlarını savunmak için oluşturdukları gönüllü kuruluşlar (dernekler, sendikalar vb.).
Devletin Kökeni: Doğal mı, Yapay mı?
Devletin nasıl ortaya çıktığı sorusuna yönelik iki temel görüş vardır.
1. Devlet Doğal Bir Kurumdur
Bu görüşe göre devlet, insan doğasının ve toplumsal yaşamın doğal bir sonucudur. İnsan, doğası gereği toplumsal bir varlıktır ("zoon politikon") ve devlet, bu toplumsal yapının en üst ve en organize biçimidir. Devlet, bireylerin ortak iyiliği için kendiliğinden oluşmuştur.
- Temsilciler: Platon, Aristoteles.
2. Devlet Yapay Bir Kurumdur (Toplum Sözleşmesi)
Bu görüşe göre devlet, insanların "doğa durumu" adı verilen kargaşa ve güvensizlik ortamından kurtulmak için kendi aralarında yaptıkları bir sözleşme (anlaşma) ile ortaya çıkmıştır. İnsanlar, güvenliklerini sağlamak karşılığında bazı özgürlüklerinden vazgeçerek devleti ve yasaları oluşturmuşlardır.
- Temsilciler: Thomas Hobbes ("İnsan insanın kurdudur"), John Locke, J.J. Rousseau.
İdeal Düzen Arayışları
Siyaset felsefesi, mevcut düzenleri eleştirerek daha iyi bir toplumsal düzenin mümkün olup olmadığını ve nasıl olması gerektiğini araştırır.
Temel Yaklaşımlar:
- Liberalizm: Temel değeri "özgürlük"tür. Bireysel hak ve özgürlükleri en üstte tutar. Devletin rolü, bu özgürlükleri korumakla sınırlı olmalıdır. Serbest piyasa ekonomisini ve özel mülkiyeti savunur. (Adam Smith, John Locke)
- Sosyalizm: Temel değeri "eşitlik"tir. Üretim araçlarının özel mülkiyetine karşı çıkarak toplumsal mülkiyeti savunur. Devletin, ekonomik ve toplumsal eşitliği sağlamak için aktif rol oynaması gerektiğini düşünür. (Karl Marx)
- Hukuk Devleti (Sosyal Adalet): Temel değeri "adalet"tir. Hem bireysel özgürlükleri hem de toplumsal eşitliği bir arada sağlamayı hedefler. Devlet, hukuk kurallarına bağlı olmalı ve vatandaşlarına fırsat eşitliği sunmalıdır.
Ütopyalar (Hayali Devlet Tasarımları)
Ütopya, Yunanca "olmayan yer" anlamına gelir ve mevcut toplumsal düzeni eleştirmek veya ideal bir düzen önermek amacıyla tasarlanmış hayali ülkelerdir.
1. İstenen Ütopyalar (İyimser)
Mükemmel ve mutlu bir toplum düzeni tasarlarlar.
- Platon - Devlet: Toplumun filozoflar tarafından yönetildiği, her sınıfın kendi görevini yaptığı adil bir devlet.
- Farabi - Erdemli Şehir: Toplumun yardımlaşma ve erdem üzerine kurulu olduğu, peygamber-filozof tarafından yönetilen bir şehir.
- Thomas More - Ütopya: Özel mülkiyetin ve paranın olmadığı, herkesin eşit ve mutlu yaşadığı bir ada.
- Campanella - Güneş Ülkesi: Bilim insanı bir rahip tarafından yönetilen, özel mülkiyetin ve ailenin olmadığı komünal bir toplum.
2. İstenmeyen Ütopyalar / Distopyalar (Kötümser)
Gelecekteki baskıcı, totaliter ve insanlık dışı toplum düzenlerine karşı bir uyarı niteliği taşırlar.
- George Orwell - 1984: Herkesin "Büyük Birader" tarafından sürekli izlendiği, düşünce özgürlüğünün yok edildiği totaliter bir devlet.
- Aldous Huxley - Cesur Yeni Dünya: İnsanların teknoloji ve şartlandırmayla kontrol altına alındığı, sahte bir mutluluk içinde yaşadığı bir toplum.
Antik Yunan Felsefesinin Doğuşu
Felsefe, M.Ö. 6. yüzyılda Antik Yunan'da, özellikle İyonya (Milet, Efes) bölgesinde, mitolojik (efsaneye dayalı) açıklamalardan akla dayalı (rasyonel) sorgulamalara geçişle birlikte ortaya çıkmıştır. Bu geçişte birçok faktör rol oynamıştır.
Felsefenin Doğuşunu Etkileyen Medeniyetler:
- Mezopotamya ve Mısır: Matematik, geometri ve astronomi alanlarındaki birikimleri ve yazılı kültüre geçişleri, felsefenin ihtiyaç duyduğu bilgi temelini ve soyut düşünceyi beslemiştir.
- Hint: Evrenin kökeni ve insanın içsel arınması üzerine geliştirdikleri derin düşünceler, felsefi sorgulamaya zemin hazırlamıştır.
- İran (Zerdüştlük): İyi ve kötü arasındaki ikili (düalist) evren anlayışı, varlık ve ahlak tartışmalarını etkilemiştir.
- Çin (Taoizm): Evrenin düzeni (Tao) ve erdemli yaşam üzerine geliştirdikleri felsefi öğretiler, doğa felsefesine ilham vermiştir.
İyonya'nın bir liman bölgesi olması, farklı kültürlerle etkileşimi, demokratik ortamı ve refah seviyesinin yüksekliği, insanların boş zaman bularak doğayı ve evreni sorgulamasına olanak tanımıştır.
Anadolu'da Yaşamış Antik Filozoflar
Felsefe tarihinin temelleri, büyük ölçüde günümüz Türkiye topraklarında yaşamış düşünürler tarafından atılmıştır.
Önemli İsimler:
- Thales (Milet/Aydın): Felsefenin ve bilimin kurucusu kabul edilir. "Arkhe sudur" demiştir.
- Anaksimandros (Milet/Aydın): Arkhe'yi "apeiron" (sınırsız olan) olarak tanımlamıştır.
- Anaksimenes (Milet/Aydın): Arkhe'nin "hava" olduğunu savunmuştur.
- Heraklitos (Efes/İzmir): "Aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz" sözüyle bilinir. Varlığın sürekli bir "oluş" ve değişim içinde olduğunu savunmuştur.
- Anaksagoras (Urla/İzmir): Evreni düzenleyen ilkenin "Nous" (akıl) olduğunu ileri sürmüştür.
- Diogenes (Sinop): Bir fıçı içinde yaşayan ve dünyevi değerleri reddeden Kinik felsefenin en ünlü temsilcisidir.
- Aristoteles (Assos/Çanakkale): Hayatının bir bölümünü Assos'ta geçirmiş, burada bir felsefe okulu kurmuş ve zooloji üzerine önemli çalışmalar yapmıştır.
Sofistler ve Sokrates
M.Ö. 5. yüzyılda felsefe, doğa ve evren araştırmalarından insan, toplum ve ahlak üzerine sorgulamalara yönelmiştir. Bu değişimin merkezinde Sofistler ve onlara karşı çıkan Sokrates yer alır.
Sofistler
Para karşılığı ders veren gezgin öğretmenlerdir. Bilginin göreceli (rölativist) olduğunu ve kesin, genel-geçer bir bilginin olamayacağını (septisizm) savunmuşlardır. Retorik (güzel konuşma sanatı) ve siyaset konularına odaklanmışlardır.
- Protagoras: "İnsan her şeyin ölçüsüdür."
Sokrates
Sofistlerin bu göreliliğine karşı çıkmıştır. Bilginin ve erdemin evrensel olduğunu savunmuştur. "Sorgulanmamış yaşam yaşamaya değmez" diyerek sürekli bir arayışın ve kendini bilmenin önemini vurgulamıştır. Hiçbir şey bilmediğini kabul etmenin (ironi) bilgeliğin başlangıcı olduğunu ve diyalog yoluyla (maiotik) insanların zihnindeki doğuştan var olan doğruların ortaya çıkarılabileceğini düşünmüştür.
Platon ve İdealar Kuramı
Sokrates'in öğrencisi olan Platon, felsefe tarihinin en etkili düşünürlerinden biridir. Varlık ve bilgi anlayışının temelinde İdealar Kuramı yer alır. Bu kurama göre iki farklı dünya vardır:
1. Fenomenler (Görünüşler) Dünyası
Duyularımızla algıladığımız, sürekli değişen, sonlu ve kusurlu olan somut nesnelerin dünyasıdır. Bu dünya, asıl gerçekliğin sadece bir kopyası, bir "gölgesi"dir. Bu dünyadan edindiğimiz bilgi, kesin olmayan bir "sanı" (doxa)'dan ibarettir.
2. İdealar Dünyası
Sadece akıl yoluyla kavranabilen, değişmeyen, ezeli-ebedi, sonsuz ve mükemmel olan asıl gerçekliklerin dünyasıdır. Her fenomenin (örneğin gördüğümüz her bir atın) bu dünyada bir "at ideası" vardır. Gerçek ve kesin bilgi ("episteme") ancak ideaların bilgisidir.
Platon'a göre insan ruhu, bedene hapsolmadan önce idealar dünyasında bulunmuştur ve felsefenin amacı, bu dünyadaki ideaları "hatırlamak"tır.
Aristoteles: Madde ve Form
Platon'un öğrencisi olan Aristoteles, hocasının idealar dünyası fikrini eleştirerek felsefede gerçekçi (realist) bir çığır açmıştır. Ona göre gerçeklik, bu dünyadaki somut, tekil varlıkların kendisidir.
Varlık Anlayışı:
Her varlık, iki temel unsurdan oluşur:
- Madde (Hyle): Varlığın neyden yapıldığıdır, potansiyel halidir.
- Form (Morphe): Maddeye şekil veren, onu belirli bir şey yapan özdür.
Aristoteles'e göre form, Platon'un dediği gibi ayrı bir dünyada değil, maddenin içinde, ona içkindir. Örneğin, bir heykelin maddesi mermer, formu ise heykeltıraşın zihnindeki tasarımdır.
Ahlak Anlayışı: "Altın Orta"
Aristoteles'e göre erdemli olmak, eylemlerde aşırılıklardan kaçınarak "orta yolu" bulmaktır. Örneğin cesaret, korkaklık ile körü körüne atılganlık arasındaki altın ortadır.
Hristiyan Felsefesi (Orta Çağ Felsefesi)
MS 2. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar süren ve merkezinde Hristiyanlık inancının yer aldığı felsefi dönemdir. Temel amacı, akıl yoluyla inancı temellendirmek, açıklamak ve dine yönelik eleştirilere karşı savunmaktır (Apoloji).
Bu dönemde felsefe, teolojinin (ilahiyat) bir aracı olarak görülmüştür. Antik Yunan felsefesi, özellikle Platon ve Aristoteles'in düşünceleri, Hristiyan dogmalarını açıklamak için kullanılmıştır.
İki Ana Döneme Ayrılır:
- Patristik Dönem (MS 2-8. Yüzyıl): Kilise Babaları dönemi olarak da bilinir. Bu dönemde Augustinus gibi düşünürler, Platon felsefesinden etkilenerek Hristiyanlık öğretisini sistemleştirmeye çalışmışlardır. "Anlamak için inanıyorum" anlayışı hakimdir.
- Skolastik Dönem (MS 8-15. Yüzyıl): "Okul felsefesi" anlamına gelir. Manastır ve katedral okullarında, sonrasında ise üniversitelerde gelişmiştir. Aristoteles mantığı, inanç hakikatlerini kanıtlamak için bir yöntem olarak kullanılmıştır. Aquinalı Thomas bu dönemin en önemli filozofudur. "İnanmak için anlıyorum" anlayışı öne çıkar.
Orta Çağ Felsefesinin Temel Problemleri
Orta Çağ boyunca filozoflar, inanç ve akıl ekseninde dönen belirli temel sorunlar üzerinde yoğunlaşmışlardır.
- Tanrı'nın Varlığının Kanıtlanması Problemi: Akıl yoluyla Tanrı'nın varlığını ispatlamaya yönelik kanıtlar geliştirilmiştir.
- Ontolojik Kanıt (Anselmus): Tanrı, "kendisinden daha mükemmeli düşünülemeyen varlık" olarak zihinde vardır. Mükemmel bir varlığın sadece zihinde kalması çelişki olacağından, gerçekten de var olmalıdır.
- Kozmolojik Kanıt (Aquinalı Thomas): Evrendeki her şeyin bir nedeni vardır. Nedenler zincirinde geriye gidildiğinde, kendisinin nedeni olmayan bir "İlk Neden"e ulaşılır ki bu da Tanrı'dır.
- Kötülük Problemi: Eğer Tanrı mutlak iyi, mutlak güçlü ve her şeyi bilen ise, dünyada neden kötülük vardır? (Augustinus'a göre kötülük, iyinin eksikliğidir ve insanın özgür iradesinden kaynaklanır.)
- Ruhun Ölümsüzlüğü Problemi: Beden ölümlü iken ruhun ölümsüz olup olmadığı ve doğası üzerine tartışmalar yapılmıştır.
- Tümeller Problemi: "İnsanlık", "ağaçlık", "güzellik" gibi genel kavramların (tümellerin) gerçekte var olup olmadığı sorunudur.
Aydınlanma Felsefesi (18-19. Yüzyıl)
Batı'da 15. yüzyılda başlayan bilimsel ve kültürel gelişmelerin doruk noktasıdır. "Akıl Çağı" olarak da bilinir. Bu dönemde, geleneksel otoritelere (kilise, monarşi) karşı akla, bilime ve bireysel özgürlüğe duyulan güven ön plana çıkmıştır.
Temel İlke:
Immanuel Kant'ın "Aklını kullanma cesaretini göster!" (Sapere Aude) sözü, aydınlanmanın parolasıdır. İnsanın kendi aklını kullanarak dogmalardan ve önyargılardan kurtulması gerektiğini vurgular.
Bilimsel Devrim ve Etkileri:
Aydınlanma, kendisinden önceki bilimsel devrimin üzerine inşa edilmiştir.
- Copernicus: Güneş merkezli evren modelini ortaya koyarak evrene bakışı değiştirmiştir.
- Galileo Galilei: Teleskopu kullanarak yaptığı gözlemlerle Copernicus'un teorisini desteklemiş ve modern bilimin temellerini atmıştır.
- Isaac Newton: Evrensel kütleçekim yasasıyla evrenin akılla anlaşılabilir, mekanik bir düzeni olduğunu göstermiştir.
Bu gelişmeler, felsefede bilginin kaynağı, birey-devlet ilişkisi ve ahlakın ilkeleri gibi konuların yeniden ve akılcı bir temelde tartışılmasına yol açmıştır.