YOLUN SONU MU?
Biliminsanları, evrimsel saati geriye doğru çalıştırıp insanın tarihini aydınlatma yönünde önemli adımlar attılar. Ama bu saat ileriye doğru da işliyor. Öyleyse nereye doğru gidiyoruz?
Evrim bizim için bitti mi?
Ünlü evrim biyologu Richard Dawkins, bunun kendisine en sık yöneltilen soru olduğunu, ve ne ya­zık ki aklıbaşında hiç bir evrimbilimcinin de buna kesin bir yanıt vermeye cü­ret edemeyeceğini söylü­yor. Ancak geçmişle ilgili bilgi birikiminin artıp gele­ceğe yönelik senaryolara da hizmet etmesi, bu soru­yu her zamankinden fazla gündeme getirmiş durum­da. Ve tartışmalı her soru­da olduğu gibi, bu soru­nun da hem "evet" hem "hayır" yanlıları var.
Londra'daki Doğa Tari­hi Müzesi'nden Chris Stringer'a göre, 50.000 yıl önce Avrupa'da yaşayan taş devri insanlarının ara­sında olsaydık, eğilimin gi­derek büyüme ve güçlen­meden yana olduğunu dü­şünecektik. "Sonra birden­bire ne olduysa, Afri­ka'dan gelerek bu iriyarı insanların yerini alan hafif, uzun ve oldukça zeki in­sanlar, dünyanın hakimi
e-1.jpg
çevresine en iyi uyum sağla­yan hayvanların daha uzun yaşayıp daha fazla yavru sa­hibi olduklarını, dolayısıyla da genlerini kuşaklar boyu sürdürebildiklerini söylüyor. Sonuç, evrimsel değişim. Sözgelimi, daha uzun boyu­na sahip toynaklı hayvanlar, yüksek ağaçlardaki besin ka­litesi yüksek yapraklara ula­şabilmeleri nedeniyle daha iyi besleniyor, daha uzun ya­şayabiliyor ve daha iyi üre­yip daha fazla yavru sahibi olabiliyorlar. Bunlar, zaman içinde şimdi zürafa dediği­miz canlılara dönüşüyorlar, kısa boyunlu akrabalarıysa yok olup gidiyor. Ayrıca, bir türün farklı populasyonları birbirlerinden yalıtılmış du­rumda olmalılar ki, farklı türlere çeşitlenebilsinler. Bu da, "Darwin'in ispinoz kuşla­rının başına gelen ve Gala­pagos adalarındaki 13 farklı ispinoz türüyle sonuçlanan süreç.
Peki, insan türü, herhan­gi bir türsel çeşitlenmeye olanak vermeyecek ölçüde
yaygınsa ne olacak? Evrim, İşlerliğini sürdürmekte olsa da çeşitlenme ya da "ıraksama"dan çok, "yakınsama" eğiliminde. Uzmanla­ra göre, insanların evrimden sözeder-ken en çok atladıkları noktaysa evri­min hammedisinin çeşitlilik olduğu gerçeği. O çeşitliliği de hızlı biçimde kaybetmekteyiz. Nedeni, tümüyle ge-
oldular... Sonuçta, bu tür evrimsel olayları önceden tahmin et­mek olanaksız. Nereye doğru gittiğimi­zi kim söyleyebilir?"
Kesinlikten kaçınmakla birlikte, bu konuda söyleyecek sözleri olan bili-minsanlan var. Kimi, insanların daha az zeki, ancak sinirsel bakımdan daha 'hastalıklı' olacağını savunurken, kimi
BİLİM ve TEKNİK 68 Ağustos 2005
ilerlemekte olan zekâsal kapasiteye, küçülen vücut ölçülerine ilişkin ipuçla­rının varlığını öne sürüyor. Kimiyse ge­lip geleceğimiz yerin bu olacağı görü­şünde. Gerçi, grupların bir ortak yönü var: hepsinin de savlarını doğal seçili­min İlkelerine dayandırmaları.
Darwin'in kuramı kaba hatlarıyla,
e-2.jpg
netik kaynaklı değil. Diyorlar ki, şu sı­ralar dünya üzerinde konuşulan 6500 kadar farklı dil, yalnızca birkaç kuşak sonra 500-600'e inmiş olacak. İnsan toplulukları birbirleriyle küresel ölçek­te karıştıkça, kültürel/dilsel çeşitlilik ve yanında genetik çeşitlilik de azala­cak, belki de çok daha homojen bir tür haline geleceğiz. Bundan da önemlisi, özellikle de tıptaki İlerlemeler ve ileri teknolojinin etkisiyle artık yalnızca çevresine en iyi uyum sağlayanların değil, neredeyse herkesin genlerinin bir sonraki kuşağa ulaşabilmesi. Çün­kü artık, evrimi İlerlemeye zorlayan ve belki bir 50-100 yıl öncesine kadar bi­le varolmaya devam etmiş "seçilim bas­kısı" gücünden epeyi yitirmiş durum­da. Yani bacakları uzun olan da kısa olan da, miyop doğan da doğmayan da, belleği iyi olan da olmayan da hemen hemen eşit yaşama ve üreme şansına sahip.
Aynı şeyler gelişmekte olan ya da yoksul ülke insanları için de geçerli mi? Yoksulluk ve hastalığın ortaklaşa yarattığı koşullar gözönüne alındığın­da, evrimin sonunun geldiği görüşü­nün en kuvvetli savunucuları bile, do­ğal seçilimin hastalıklara direnç sağla­yan ya da üreme yetilerini güçlendiren genlerin, doğal seçilimce yeğlenebile­ceğim kabul ediyorlar. İngiltere'deki Sanger Enstitüsü'nden genetikçi Chris Tyler-Smith, "üreme yaşına ulaşmadan ya da üremeden ölen insanlar olduğu sürece, doğal seçilimin de işleyeceğine kesin gözüyle bakabiliriz" diyor. Kaldı ki bazı yeni çalışmalar, yaşamda kalma süresinin yeterince uzun olduğu geliş­miş ülkelerde bile, doğurganlık ve "üreme sağlığı" bakımından İnsanlar­da hâlâ genetik farklar bulunduğuna işaret etmiş durumda. Buna da, doğal seçilimin sürmekte olduğunun bir işa­reti gözüyle bakılıyor.
Son birkaç yıldır elde edilen yeni bulgular, doğal seçilimin İnsanlığa na­sıl biçim vermiş olduğu, ve belki de hâ­lâ nasıl vermekte olduğuyla İlgili yeni bakış açıları sunmakta. İnsan genom projesi ve dünya çapında toplanmış ge-netik veriler, insan DNA'sında doğal seçilimin İzlerini bulmaya yönelik bir araştırmalar patlamasına yol açmış bu­lunuyor. Şu ana kadar görece yeni se­çilim baskıları altında bulunduğu doğ­rulanmış genlerin sayısı fazla değil. Ancak, insan genomundaki çeşitliliği
saptamaya yönelik, uluslararası Hap-Map projesinin bulunduğumuz yıl için­de yayımlanması beklenen sonuçlan, bu durumu değiştireceğe benzer. Çün­kü projenin, insan genomunda seçili­me tabi bölgelere İlişkin genel bir tab­lo çizmesi bekleniyor.
Bedensel Değişiklikler
Bilimkurgu meraklıları için "insan evriminin geleceği" sözcüklerinin çağ­rıştırdığı görüntüler, vücudumuzdaki büyük ölçekli değişimler olsa gerek.
Karpuz büyüklüğünde beyinler, koca­man kafatasları... Bunun nedeni de, Kanada'nın Calgary Üniversitesi'nden primatolog Mary Pavelka'ya göre, "ze­kamızın giderek arttığına duyduğu­muz sarsılmaz inanç." "Ancak" diyor Pavelka, "bebeklerin dünyaya gelmek için yeğledikleri yol annelerinin leğen kemikleri arasından geçtiği sürece, da­ha büyük beyin ve kafa iskeleti hayal etmemiz anlamsız."
Bizi nasıl bir evrimsel gelecek bekli­yor olursa olsun, en azından geçmişi­mizle ilgili olarak biliyoruz ki, vücudu­muzu şimdiki durumuna getiren süre­cin ana unsuru, milyonlarca yıl öncesi­ne kadar İzlenebilecek evrimsel deği­şiklikler. "İnsan, insan olalı" 6 milyon yıl geçti ve birçok çalışma da gösterdi ki, şempanzelerden ayrıldığımız nokta­da büyük bir seçilim baskısı altınday­dık; özellikle de beynimiz bakımından. Ancak vücudumuzun sahip olduğu bi­çimsel özellikler yalnızca doğal seçilim sonucu gelişmedi, çevresel koşulların da önemli etkileri oldu. Sözgelimi, ge-
e-3.jpg
Ağustos 2005 69 BİLİM ve TEKNİK
ney Afrika'daki Cape Town Üniversite-si'nden antropolog Rebecca Ackerman ve ABD'deki Washington Üniversitesi Tıp Okulu'ndan anatomist James Che-verud, hominid yüzünün zaman içinde nasıl değiştiğini İnceledikleri çalışma­da doğal seçilimin, gücünü erken Ho­mo dönemine kadar göstermiş olduğu, ancak ondan sonraki değişikliklerin büyük olasılıkla "genetik sürüklen-me"den kaynaklandığı sonucuna var­mışlar. Araştırmacılara göre insanlar bir kez alet kullanmaya başladıktan sonra, çenelerini ısırmak ve çiğnemek
lişmiş ülkelerde özellikle son 150 yıl içinde arttığı gözlenen ortalama boy uzunluğu, doğal seçilimden çok, daha iyi beslenme alışkanlıklarına bağlanı­yor.
Hominid (insansı) soy çizgisini geri­ye doğru takip ettiğimizde bile görüyo­ruz ki, son 3 milyon yıl içinde gerçek­leşen (ve sözgelimi australopithe-cus'lardaki iri ve kalın kaslı çene yapı­sının, modern insanın görece narin çe­ne yapısına dönüşmesiyle sonuçlanan) çok erken evrimsel değişiklikler bile tümüyle doğal seçilime bağlı değil. Gü-
için fazla yormak zorunda kalmadıkla­rı için, doğal seçilimin üzerlerindeki baskısı da azalmıştı. Buna göre insan­daki genetik çeşitliliğin ortaya çıkışın­da, rastlantısal genetik sürüklenme de, doğal seçilim kadar önemli bir rol oy­namış olabilir. O da evrim demek, bu da. Aslında insan evriminin geleceği tartışmalarında bazen ortalığı karıştır­dığı söylenen bir nokta, evrimin tanımı ve algılanış biçimi. Kimi evrimi doğal seçilimle özdeşleştirirken, kimi diğer genetik etkenleri de İşin içine katıyor.
Genetikçi ve Evrimbilimci Steve Jones Diyor Ki...
bile Önemli ölçüde yavaşladı; bunun için de eli­mizde çok kanıt var. Bir kere evrim genel olarak, populasyonlar arasındaki farkların arttığı bir sü­reçtir. Çevremize şöyle bir baktığımızda bile bu­nun böyle olmadığını görebiliyoruz. İnsanlar, ar­tık bir yerden diğerine gidemedikleri için kapı komşularının kızı ya da oğluyla evlenmek zo­runda değiller. Kendinizin ve eşinizin doğum yer­lerine bakın, sonra anne babanızın, sonra" büyü­kanne ve büyükbabanızın, sonra onların anne ba­balarının, vs. Neredeyse eminim ki kendiniz ve eşiniz için bulduğunuz mesafe, iki-üç nesil önce­sine göre daha büyük olacaktır, Bunun etkileri tahmin edebileceğinizden fazla. En basitinden,
Başta "Genlerin Dili" olmak üzere evrim ve genetik konusunda birçok popüler bilim kitabına imza atmış olan genetikçi Steve Jones (University College, Londra), insan evriminin geleceği konu­sundaki tartışmalarda da önde gelen isimlerden biri. Aşağıda, konuyla ilgili olarak BBC ile yap­mış olduğu bir röportajdan bölümler veriyoruz:
İnsan türü geçmişte ne kadar evrim ge­çirdi?
İnsan türüyle ilgili olarak olağanüstü buldu­ğum nokta, ne kadar sıkıcı olduğumuz. İzlan-da'daki insan nüfusuyla dünyanın öbür ucundaki Avustralya aborijinleri arasındaki genetik mesafe
genetik olarak birbirimize giderek daha çok ben­zemeye başlıyoruz.
Yani insan evriminin fiilen durduğunu
söylüyorsunuz.
İnsan evriminin hiç bir zaman durabileceğini düşünmüyorum; çünkü insan evrimi hem biyolo­jik, hem fiziksel bir süreç. Üstelik genetik kaza-iar, mutasyonlar olacak, bunlar birikecek... Bir­çokları, genetik bir hastalık olan kistik fibrozu tedavi edebileceğimizi söylüyor sözgelimi. Bu ki­şilerin bir kısmı çocuk sahibi olacak, genleri yay­gınlaşacak. En basitinden bu da evrim demek.
Ama şurası kesin ki Darwin, evrim üzerinde
-ortalama olarak tabii- batı Afrika'da birbirinden diyelim 70-80 km arayla yaşayan iki şempanze çetesinin arasındaki mesafeden daha az. Biz, bir­çok anlamıyla evrim geçirmeyen primatlar olduk, bu dünyaya "insan" olarak geldik geleli de biyo­lojik olarak neredeyse aynı kaldık. Ben Lon­dra'nın merkezindeki Camden Town'da oturuyo­rum. Burası oldukça gürültülü patırtılı, kalabalık bir bölge olarak bilinir. Ola ki bir Kromagnon in­sanı, benimle birlikte metroya binse onun farkı­na bile varmam. Yani, belki biraz homurtulu ses­ler çıkarıyordur, biraz çamurla kaplıdır ama o ka­dar. Bir bakar, geçerim, Siz bir de ona sorun. Şaşkınlıktan gözleri faltaşı gibi açılmıştır, kendi­ni başka bir gezegen, hatta evrende zannediyor-dur, yapay ışıklar, birbirlerine bakıp tuhaf sesler çıkaran insanlar... Sonuçta, ilk modern insanlar­dan bu yana inanılmaz bir evrimin gerçekleşmiş olduğu kesin. Ancak bu, biyolojik evrimden çok toplumsal ve kültürel bir evrim. Biz genlerimiz­den çok zihnimizle evrim geçiren yara­tıklarız.
Sizce ileride bizi fazla bir evrimsel değişiklik bekliyor
mu?
Birçok kişi, özellikle de modern tıbbın ilerlemesiyle evrimin hızlanaca­ğını düşünüyor. Onlara göre, normal­de hayatta kalamayacak olanların ha­yatta kalmasını sağlamak, evrimi hızlan­dırıcı bir durum. Bense tam tersini düşü­nüyorum. Bence İnsan evrimi durmadıysa
e-4.jpg
düşündüğü zaman ele aldığı şey doğal seçilimdi; yani evrime doğrusal bir yön veren ve kaplanla­rın, Japon balıklarının, zambakların ve bakterile­rin oluşumunu sağlayan süreç. En azından şimdi­lik ve en azından batı dünyası için bu sürecin tturma noktasına geldiğinden neredeyse eminim. Doğal seçilim, farklılıklarla yürür. Herkesin 6 ço­cuğu olsaydı doğal seçilim olmazdı. Herkesin 2 çocuğu olsaydı doğal seçilim yine olmazdı. Doğal seçilim, ancak bazılarının 2, bazılarının 6 çocuğu olduğu durumlarda ve genetik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Seçilim oranını bilmek is­tiyorsanız, çevrenize bakıp bireylerde çocuk sayı­sı bakımından nasıl bir fark olduğunu saptayın, yeter; gerisi ayrıntıdan ibaret.
150 yıl kadar öncesine kadar Londra'da (ve tabii dünyanın birçok yerinde) doğan bebeklerin yarıdan fazlası, 20-21 yaşına (yani kendileri ço­cuk sahibi olabilecek yaşa) gelmeden ölüyordu. Bu ölümlerin çoğunda genetik bir neden de söz-konusuydu. Şimdi İngiltere'de tehlikeli ilk 6 ayı atlatan bir bebeğin, en azından kendi çocukları olana kadar yaşama şansı % 99 kadar. Bu, doğal seçilim için ge­rekli yakıtın yokluğu demek. Doğal seçilim olamaz, çünkü insanlar ko­lay kolay ölmüyor. Bunun da öte-i sinde, düzinelerle çocuğu olan çok fazla sayıda insan olmadığı gibi, hiç çocuğu olmayan da çok fazla insan yok. Ortalama, 2 çocuk ya da biraz azı kadar.
BİLİM ve TEKNİK 70 Ağustos 2005
Seçilim Baskısı Sürüyor mu?
Modern insanı biçimlendirmede do­ğal seçilimin oynadığı rolle İlgili önem­li yeni veriler de ortaya çıkmakta. Ho­mo cinsinin ortaya çıkışından bu yana seçilim baskısına maruz kalmış iki dü­zineye yakın gen belirlenmiş bulunu­yor ve bunların bir kısmının da hâlâ baskı altında olabileceği düşünülüyor. "Konuşma geni" olarak bilinen ve ko­nuşma yetisi açısından önemli rol oy­nayan FOXP2 bunlardan biri. Bu ge-nin 200.000 yıl önce, yani Homo sapi-ens'in ilk zamanlarında ortaya çıktığı bulunmuş. Seçilim sürecindeki diğer genlerse bilişsel yetiler ve davranışlar, yine bazıları da yüksek tansiyon, sıtma ve AIDS gibi hastalıklara dirençle bağ­daştırılıyorlar.
Oldukça ilginç yeni bir veri, laktaz geniyle ilgili. Laktaz enzimi, sütteki laktoz şekerini parçalayan bir enzim. Bu enzimi çok az ürettikleri için süt içemeyen birçok kişi var. Ancak içebi­len büyük çoğunluğun coğrafi dağılım­ları da ilginç bir şekilde, evcilleştirilmiş büyükbaş hayvanların yakın doğudan yayıldığı bölgelere karşılık geliyor. Sütle çok uzun zamandır haşır neşir olmuş Avrupalıların % 70'den fazlası­nın, ayrıca Afrika'nın belli bölgelerin­de yaşayanların böyle bir sorunu yok. Buna karşılık Sahra Çölü'nün güneyi ve güneydoğu Asya bölgesinde bu yüz­de çok düşük. Evrimsel uyum süreciy­le yakından ilişkili olduğu düşünülen bu duruma ilişkin önemli bir genetik kanıt, geçtiğimiz yıl içinde öne sürül­dü. Harvard Tıp Okulu'ndan genom araştırmacısı Joel Hirschhorn liderli­ğindeki bir ekip, laktaz genini de içe­ren ve 1 milyondan fazla baz çifti uzunluğunda bir DNA haplotipi (hap-lotip = kuşaktan kuşağa tek bir birim olarak geçen, birbiriyle yakından iliş­kin gen kümesi) belirlediler. Haploti-pin bu biçimi, Avrupalıların ve Avrupa kökenli Amerikalıların yaklaşık % 80'inde bulunmakla birlikte bazı Gü­ney Afrika toplulukları ve Çinlilerin önemli bir yüzdesinde bulunmuyor. Bu DNA segmentinin oldukça uzun ol­ması, onun genetik rekombinasyonla (rekombinasiyon = mayoz bölünme sı­rasında, eş kromozomlar arasında gö­rülen genetik malzeme değiştokuşu)
İnsan evrimine ilişkin tahminler, ne tür çevre koşullarıyla karşıkarşıya ka­lacağımız tartışmalarıyla da yakından İlintili. Bazı araştırmacılara göre iklim­sel koşulların değişimi, gelişmişliğin ve tıbbın avantajlarını azaltarak yeni bir doğal seçilim dönemini başlatabilecek. İngiltere'deki Edinburgh Üniversite-si'nden Peter Keightley bu konuda şunları söylüyor: "Sanayileşmiş top­lumlarda seçilim baskılarının gevşedi­ğini söylesek de bu 'gevşeklik duru-mu'nu sürdürme becerimiz geçici ola­bilir. Enerji kaynaklarımızı tüketiyo­ruz, İnsan nüfusu hızla artıyor ve iklim değişiyor. Tüm bunların, içinde bulun­duğumuzdan daha büyük zorluklar ve yeni seçilim baskılarına yol açması ka­çınılmaz."
Bilimcilerin çoğu Dawkins gibi, uzun-dönemli tahminlerden kaçınma eğiliminde; bunun bir nedeni evrimin işleyiş biçimi. Tyler-Smith'in İşaret etti­ği gibi, evrim bir hedefe yönelik olarak değil, bulunduğumuz nesil içinde ha­yatta kalma ve üreme koşullarımızın yararına olacak durumlar üzerinde, da­ha kısa adımlarla işliyor, ötesini tah­min etmek, yine çoğu bilimciye göre bilimden çok, bilimkurgunun işi.
Zeynep Tozar
henüz parçalanmamış olduğuna, yani 'gençliğine' işaret ediyordu. Ekibin 2004 Haziranında yayımlanan makale­leri, ilginç bazı hesaplamaları da içeri­yordu. Bu hesaplamalara göre, sozko-nusu DNA parçası 5.000 ila 10.000 yıl öncesinden başlayarak büyük bir seçi­lim baskısına maruz kalmıştı. Bu da, süt hayvancılığının yükselişine karşılık gelen dönem.
Süt içebilmek güzel olsa da bir ölüm kalım meselesi değil. Ancak du­rum her zaman böyle olmayabilir. Gü­nümüzde seçilim baskısı altında olan genlerin çoğunluğunun, büyük olası­lıkla mikrobik hastalıklara direnç sağ­layanları olduğu düşünülüyor. Bu has­talıklar içinde akla ilk gelen adaylarsa AIDS ve sıtma.
Londra'daki University College'de genetikçi olan Steve Jones, AIDS ko­nusunda şunları söylüyor: "Şempanze­lere bir bakın. HIV virüsünün bir biçi­mini taşımakla birlikte ondan etkilen­miyorlar. Ama diyelim ki birkaç bin yıl önce, şempanzeler virüsle ilk enfekte oldukları zaman, işler oldukça farklı olsa gerek. Virüs aralarında yayıldıkça belki de milyonlarcası öldü, ama virü­se karşı bağışıklık sağlayan gene sahip bir avuç şempanze hayatta kalmayı ba­şararak şimdiki şempanzelerin ataları oldular... Aynı şeyin insanların başına gelmeyeceğini kim söyleyebilir? Belki de bin yıl kadar sonra Afrika, günü­müzde AiDS'e karşı bağışıklık taşıyan bir avuç İnsanın torunlarıyla dolu hale gelecek. Bu insanlar virüsü taşısalar da ona karşı bağışıklık kazanmış ola­caklar.
Kaynaklar
Baiter, M. "Are Humans Still Evolving?" Science, 8 Temmuz 2005
Boyle, A. "Human Evolution At the Crossroads" http: //www.msnbc.msn.com/id/7103668
McKie, R. "Is Human Evolution Finally Over?" http://observer.guar­dian.co.uk/international/story/0,6903,644002,00.html
Palme, J. "The Future of Homo Sapiens, The Future of Human Evo­lution" http ://web4heaIth.info/en/aux/homo-sapiens-futu-re.html
http ;//www.open2.net/truthwillout/evolution/article/evolution_jo-nes.htm
e-5.jpg
Ağustos 2005 71 BİLİM ve TEKNİK